Eğitimciler ihlallerin denetlenmesi için uluslararası kuruluşlara başvurdu

11:18

JINHA

HABER MERKEZİ - Kuzey Kürdistan'da sıkıyönetim uygulamaları nedeniyle yüzbinlerce çocuğun eğitim ve yaşam hakkının yok sayıldığını belirten Barış İçin Eğitimciler Girişimi, çocukların ve gençlerin yaşam ve eğitim haklarının ihlallerinin denetlenmesi için Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserine, BM Eğitim Hakkı Özel Raportörüne, UNICEF'e ve Avrupa Komisyonu gibi kurumlara başvurduklarını kaydetti.

Barış İçin Eğitimciler Girişimi, Kuzey Kürdistan'da uygulanan sıkıyönetim uygulamalarına ve bu uygulamalar nedeniyle eğitimlerine devam edemeyen çocuklara ilişkin yazılı açıklama yaptı. Ülkenin doğusunda aylardır ölüm, acı, kan ve gözyaşının dinmediği kaydedilen açıklamada, "Çatışmaların, tank, top, silah seslerinin ve şiddetin gölgesinde süren yaşam en çok da çocukları ve gençleri etkiliyor. Bir önceki kuşakta çocuklar bazı temel insan hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakılmıştı; bugün onların çocukları da yine yaşam ve eğitim haklarının tamamen yok sayıldığı bir süreci yaşıyorlar. Nerede duracağı ve ne zaman biteceği belli olmayan sokağa çıkma yasakları, operasyonlar, silahların susmayan sesinde yankılanan şiddet sarmalı… Çocuklar bu ortamın içinde olmanın açmazını yaşıyor her gün. Duygu dünyalarının örselendiği, ayaklarının altındaki zeminin kaydığı güvensiz bir ortamda var olmak, içinde bulundukları topluma, devlete öfkeyi ve kopuşu da beraberinde getiriyor" ifadelerinde bulunuldu.

'Yüzbinlerce çocuk eğitim haklarından yoksun'

24 Temmuz'dan bu yana onlarca il ve ilçede yüzlerce köy ve mahallede uygulanan sokağa çıkma yasakları nedeniyle eğitime ara verilerek kapatılan okullarda okuyan yüz binlerce çocuğun eğitim haklarından yoksun bırakıldığı belirtilen açıklamada, "Anadilinde, çok dilli eğitim görmeyen, ülkenin batısı ile kıyaslandığında daha kötü şartlara sahip okullarda okuyan çocukların maruz kaldığı eşitsizlik nedeniyle zaten varolan 'eğitim almadaki fırsat eşitliği' açığı, aylardır yapılmayan eğitim nedeniyle daha da derinleşmiş durumda" sözleri dile getirildi.

1990'lı yıllarda yine "güvenlik gerekçesiyle" binlerce köy ve mezranın boşaltıldığının hatırlatıldığı açıklamanın devamında şunlar belirtildi:

"Yapılan çalışmalara göre kesin sayı bilinmemekle birlikte 1-3 milyon kişi yerinden edilmişti. Bir gecede evlerini, topraklarını terk etmeye zorlanan bu insanların önemli bir kısmı, şimdi sokağa çıkma yasaklarının olduğu il ve ilçelere yerleşmek zorunda kalmıştı. Köy ve mezra boşaltmaları ile büyük mağduriyet yaşayanlar, doğrudan ya da dolaylı olarak tüm Türkiye yurttaşlarının sahip olduğu pek çok anayasal haklarının ihlalini deneyimlediler. Kanun önünde eşit olma, herkesin yaşamının korunması ve geliştirilmesi hakkı, özel hayata ve aileye saygı, barınma hakkı, mülkiyet hakkı ile eğitim hakkı gibi pek çok hakkın ihlaline bu ülkede, bu topraklarda daha önce çok kereler tanık olduk. Yerinden edilen çocukların yetersiz beslendiği, eğitim hakkından gereken şekilde yararlanamadığı ve bu çocuklar arasında çocuk işçiliğinin yaygın olduğunu yapılan araştırmalar açıkça göstermiştir.

'Tarih daha kötüsü ile tekerrür ediyor'

Başka kentlere göç etmek zorunda kalan ve yoksullaşan ailelerin bu çocuklarının eğitim hakkından kısmi olarak yararlanabildikleri, büyük uyum sorunları yaşadıkları, devlet okullarında ayrımcı uygulamalara maruz kaldıkları, uyum sağlamak isteseler bile yetersiz ve kötü koşullarda, kalabalık sınıflarda eğitim görmek zorunda kaldıkları da herkes tarafından bilinmektedir. Yerinden edilen yurttaşların bu mağduriyetlerinin zamanla giderildiğini söylemek mümkün görünmemektedir. Şimdi tarih daha kötüsü ile tekerrür ediyor. Bu çocuklar büyüdü ve onların çocukları 'olağanüstü hal'de değil, yasal hiçbir dayanağı olmayan sokağa çıkma yasaklarıyla ve şiddete, ölüme hergün maruz kalarak büyüyor. Devlet yetkilileri 'çeşitli yollardan bu açıkları kapatacaklarını' söylüyor. Bugüne kadar kapatılmayan 'eğitimde fırsat eşitliği açıklarının' yeni hak ihlallerinin ardından kapatılacağını söylemek inandırıcı olmaktan oldukça uzak. Kaldı ki yetkililer bu konuda atacakları somut adımları da kamuoyu ile paylaşmış değiller.

'Çocukların eğitim ve yaşam hakları yok sayılıyor'

TİHV verilerine göre 16 Ağustos 2015 tarihinden 25 Aralık 2015 tarihine kadar 7 ilin 17 ilçesinde aralıklı olarak sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Bu 7 ilin 17 ilçesinde 2014 nüfus sayımına göre toplam 1.299.061 kişi yaşamaktadır. Sokağa çıkma yasaklarından toplamda 1.556 okulun 11.199 dersliğinde eğitim gören 362.012 öğrenci ile bu okullarda görev yapan 16.797 öğretmen doğrudan etkilendi. Diyarbakır ilinin 8 ilçesinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

'Öğretmenlerin ilçelerden çıkarılması savaşın boyutunu ortaya koyuyor'

12-13 Aralık 2015 tarihlerinde MEB tarafından gönderilen SMS mesajı ile Cizre ve Silopi'deki öğretmenlerin 'hizmet içi eğitim' gerekçesiyle memleketlerine gönderilmesi, bölgede yaşanan savaşın ve şiddetin ulaştığı boyutu herkes için bir kez daha gözler önüne sermiştir. Cizre'de 104 okulda 41.127 öğrenci ve onlara eğitim veren 1290 öğretmen; Silopi'de 68 okulda 39.128 öğrenciye eğitim veren 1701 öğretmen bulunmaktadır. Öğretim yılının ortasında böylesi bir karar ve uygulama herhangi bir demokratik ülkede insani ve pedagojik açıdan kabul edilemez bir durumdur. Bu uygulamanın tüm dünyada tanınan İnsan Hakları Haftası'nda gerçekleştirilmesi ise doğrudan insan hakları kavramının hedef alındığının bir göstergesidir. Temel insan haklarından mahrum edilen nüfusun büyüklüğü henüz kestirilemediği gibi, yerleşim yerlerini terk etmek zorunda kalan çocukların ve gençlerin hangi koşullarda yaşamlarını sürdürdüklerine ya da eğitimlerine devam edip etmediklerine dair de sağlıklı bilgiler bulunmamaktadır.

Devlet yetkililerine ve Milli Eğitim Bakanlığına sesleniyoruz;

*Okulların açıldığı günden bu yana, sokağa çıkma yasağı ilan edilen il ve ilçelerdeki okullarda kaç gün eğitim yapıldığından haberdar mısınız?

*Savaşın çocuklarda yarattığı duygusal kopuşları, fiziksel ve zihinsel örselenmeyi nasıl sağaltmayı planlıyorsunuz?

*Onbinlerce aile yine zorunlu göçe maruz bırakıldı. Bu ailelerin yüz binlerce çocuğu yok mu sayılıyor, yoksa artık bu ülkenin yurttaşları olarak görülmüyor mu? Eğer böyle ise asıl bu tutum 'ülkeyi bölme', 'toplumu parçalama' işlevi görmüş olmuyor mu?

Yaşam ve eğitim haklarından yoksun bırakılan bu çocukların öfkesi, onarılamaz toplumsal yaraların açıldığını göstermektedir. Toplumsal barış daha fazla sarsılmadan bu 'savaşı' durdurmanızı istiyoruz. Çocukların temel haklarını ihlal eden, suç işleyen tüm güvenlik ve kamu görevlilerinin yargılanmalarını talep ediyoruz.

'Çocuklara yaşatılan acılara duyarsız ve sessiz kalmayacağız'

Bizler eğitimciler olarak, temelde çocukların eğitim hakkını savunma mücadelesi verirken artık çocukların yaşam hakkının tehdit edildiği bir döneme tanıklık etmenin acısını taşıyoruz. Bizler en ağır ve zor koşullarda savaşlara karşı çıkıp barışı savunan eğitimciler olarak diyoruz ki, ülkemizin bir coğrafyasında halklara ve onların çocuklarına yaşatılan acılara duyarsız ve sessiz kalmayacağız. Dün olduğu gibi bugün ve yarınlarda barış, demokrasi ve halkların kardeşliğinden yana tutum almayı, düşmanlaştıran ve ötekileştiren söylem ve eylemlere karşı temel insan hak ve özgürlüklerini, bu bağlamda İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde ve Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'de yer alan çocuk haklarını savunmayı sürdüreceğiz. İnsan hakları ihlal edilen çocukların durumlarını ve maruz kaldıkları şiddeti, ölümü ve ayrımcılığı Türkiye ve Dünya kamuoyunda duyurmayı ısrarla sürdüreceğiz.

'İhlallerin denetlenmesi için gerekli yerlere başvuru yaptık'

Barış İçin Eğitimciler olarak, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmeleri hatırlatıyor; çocukların ve gençlerin yaşam ve eğitim haklarının ihlallerinin denetlenmesi için Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserine, BM Eğitim Hakkı Özel Raportörüne, UNICEF'e, Avrupa Komisyonu gibi kurumlara başvuru süreçlerine başladığımızı bildiriyoruz. Çocukların ve onların ailelerinin yaşam haklarını geri istiyoruz! Okulları ve öğretmenleri geri istiyoruz! Çocukların eğitim hakkını, mutluluk ve güven içerisinde büyüme hakkını geri istiyoruz! Barışı geri istiyoruz!"

(mg)