Dargeçit'in direniş çınarı Delalê'nin yüreğinde 7 acı saklı
09:29
Zehra Doğan/JINHA
MÊRDÎN - Dargeçit'in direniş mahallesi Safa'nın dik çınarı 90'lık Delalê Bektaş, "Her gün koca tencerelerde yemek yapıp tepsiye koydum, kurşunların arasından kapının önüne bırakıp ayağımla sokağa doğru ittiriverdim. Her gün tepsi bana boş dönüyordu, işte o zaman rahat nefes alıyordum" diye anlatıyor direniş günlerini.
Sıkıyönetimin 19 gün sürdüğü ve halk direnişiyle saldırıların bozguna uğratıldığı Mardin'in Dargeçit ilçesinin direnişin sürdüğü Safa Mahallesi'nde yaşam devam ediyor. Tarihi taş sokaklarda katledilen hayvan bedenlerine yeni yılın ilk karının düştüğü ilçede kadın hikayeleri arayışımız sürüyor. Direnişin ilk mücadeleci kadını ise 90 yaşındaki Delalê Bektaş. Ailesinden 7 kişinin 1990'larda devlet tarafından katledildiği Delalê, abluka tüm işkence ve inkar politikalarına karşı tek başına ayakta kalarak mücadeleye devam ediyor.
Evdeki birçok eşya sarı, kırmızı, yeşil işlemeli
Mardin'in sarı kayalarından kesme taş mimari yapılı küçük evinin mavi ince işlemeli kapısını aralıyoruz, yüzündeki mavi deqleriyle gülümseyen ince bedenli 90'lık Delalê Bektaş karşılıyor bizleri. İçerde gümbür gümbür yanan sobanın üzerinde bir güğüm, hemen yanında koca tencerenin içinde pişen kuzu yahnisi. Tek başına yaşayan Delalê için oldukça büyük bir tencere, "Yemek yaparken kapını çalanın da hesabını yapacaksın" diyor Delalê. Telefon kılıfı, tespihi, namazlık kollukları, seccadesi gibi aklınıza gelebilecek her şeyi sarı, kırmızı, yeşildir dayıka Delalênin. Delalê'nin Türkçesi kıymetli demek, kıymetlinin ise gözü yaşlı. O yokken evini basan özel harekatçılar cevizden sandığını dağıtmış, yıllardır sakladığı çeyizlerinin her birini bir tarafa atmış. Delalê'yi en çok üzen de 1990'larda 13 yaşında katledilen oğlu Abdurrahman Bektaş'ın fotoğrafının bulunduğu çerçevesini kırmaları olmuş...
Her çerçevede ayrı bir katliam öyküsü
Yeşil boyalı küçük odanın içinde bir yandan çerçeveyi tamir ederken bir yandan da soruyoruz kıymetlimize, "Duvarda asılı her biri sarı, kırmızı, yeşil iplerle asılı bunca fotoğraflar kimlere ait" diye. Başlıyor anlatmaya: "Ax hawar, hawaraminî erd û esmana... Bu fotoğraflar benim başımdaki sarı, kırmızı, yeşil örgünün sebebi. Biri oğlum Abdurrahman'a ait 13 yaşındaydı ciğerimin can paresi, çobandı. Heybesindeki kuru ekmeği gerillalarla paylaşmanın bedeni Kızıltepe'ye götürülerek bir kuyunun derinliğinde yok edilmesine bedel oldu. Diğeri kara kaşına kurban olduğum ağabeyim Ali Doşkun, onu da asker ve korucular karnına basarak katletti. Onu çenesi dağıtılmış ve bağırsakları dışarı çıkmış bir şekilde bulduk. Diğeri ise bir diğer kardeşim Abdurrahman Doşkun 7 kişiyle birlikte katledildi. Hemen yanındaki damadım Abdulgafur Baykara, o da gözaltında kaybettirildi. Torunlarım Hayri, Savcı ve Salih. Onları bana sormayın anlatmaya dahi yüreğim kaldırmıyor."
'Safa Mahallesi'nin yaşlı çınarı devrilirse direniş de devrilir'
Elmas gibi parıldayan gözlerini saran kırışmış göz kapaklarını kısıp bakışlarını keskinleştirerek devam ediyor, anlımızın akı kıymetlimiz dayıka Delalê. Yaşlı ellerini açıp açıp konuşuyor, o konuştukça güğümdeki kaçak çayın fokurdaması bir tını gibi eşlik ediyor titrek cümlelerine. Her elini kaldırıp fotoğraflara işaret ederken ise o muazzam direnişin tılsımı dökülüveriyor çukurlaşmış avuçlarından: "Şöylece nefesini derinden çektiğinde, o nefes ciğerlerini rahatlatmıyorsa bil ki o toprak senin değildir. Yasak başlar başlamaz İstanbul'dan kızım aradı gel diye. Bunu ben bir hakaret olarak kabul ederim. 'Safa Mahallesi'nin yaşlı çınarı devrilirse direniş de devrilir' dedim suratına kapattım telefonu. Ben gitseydim toprağın altındaki oğlumun mezarı yalnız kalırdı, her sabah söylediğim ninniler elin gavur memleketinden nasıl ulaşırdı ki, o soğuk toprağı ısıtmaya yetmezdi ki nefesim. Toprağını bırakan namusunu kaybetmiş demektir.
Her gün koca tencerelerde yemek yapıp tepsiye koydum, kurşunların arasından kapının önüne bırakıp ayağımla sokağa doğru ittiriverdim. Her gün tepsi bana boş dönüyordu, işte o zaman rahat nefes alıyordum. Ben yavrularımı aç bırakmam, bedelini ailemden 7 canımı kaybederek ödedim ben zaten."
Kürt marşı melodili telefon sesiyle sonlanıyor sohbetimiz dayıka Delalê'yle. Zılgıt çekerek açtığı telefonu kapattıktan sonra kapıya kadar, "Kurban olurum genç yüreklerinize" sözleriyle uğurlanıyoruz bacası sevgi tüten kıymetli Delalê'nin şirin evinden.
(mht/gc)