Kültürel mirasa saldıran devlet, kendi iktidar tarihini oluşturuyor
09:04
Sibel Yükler/JINHA
ANKARA – Kürt halkına başlatılan savaş politikasında, bir halkın yalnızca canını değil, geçmişini de elinden almak isteyen devlet, Kürdistan’ın binlerce yıllık kültürel mirasını ve belleğini yok etmeye çalışıyor. Diyarbakır Mimarlar Odası Eşbakanı Roza Zümrüt’e göre devletin; halklara ait izler taşıyan, ortak geçmişlerini anlatan kültürel yapılara saldırmasının bir nedeni de ‘kendi iktidar tarihini’ oluşturmak.
90’larda en çok yara almış Cizre, Silvan, Silopi, Derik, Nusaybin gibi ilçeler bugün de şehirlerle birlikte devletin hedefi halinde. Ancak devletin yalnızca insanı değil, kültürel mirasını ve buna bağlı mekân belleğini de yok ettiği bir gerçek. Sürekli katliama uğratılan bir halkın adeta geçmişinden de öç alınıyor. İşgalci devletler, kimlikler ve inanışlara dair kültürel mirası geriye dönüşü olmayacak bir biçimde tahrip ediyor. Egemen güçler, tahammül edemediği ortak geçmişe ve kültürlerine dair bir iz bırakmamak için kültürel yapılara saldırıyor ve insanların tarih boyunca biriktirdikleri deneyimlerin devamlılığını yok etmeyi amaçlıyor. IŞİD'in tarihi Palmira kentini yerle bir etmesi, ya da Türk devletinin tarihi Sur ilçesinin tarihi mekanlarını kurşunlaması, bombalaması bunun en büyük örneklerinden biri.
Kürdistan’da binlerce yıldan beri birçok medeniyetine beşiklik yapmış canlı bir tarih olma özelliğini taşıyan Diyarbakır, yalnızca Mezopotamya bölgesinde değil dünya tarihinde de önemli bir yerde duruyor. Sokağa çıkma yasaklarında, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan Diyarbakır Surları'nın çevrelediği Sur ilçesinde Dört Ayaklı Minare ile birlikte, SurpGiragos Kilisesi, Ermeni Katolik Kilisesi, Ermeni Protestan Kilisesi, tarihi Paşa Hamamı, Yoğurtçular Pazarı, Arap Şeyh Cami, Kurşunlu Cami ve surların bazı bölümleri devlet güçlerince hedef alınarak, ciddi şekilde tahribata uğratıldı.
HDP konuyu gündeme taşıdı
Kürdistan’da ablukalar hâlâ sürerken kültürel mirasa yapılan tahribat da gündemden düşürülmeye çalışıyor. Geçtiğimiz günlerde HDP ablukalara dair talep ettiği meclis araştırmasında, bu konuyu da gündeme taşıdı. JINHA olarak, işgalci devletlerin süren savaşta bir yandan kültürel belleği yok etmesini Diyarbakır Mimarlar Odası Başkanı Roza Zümrüt ile konuştuk. Öncelikle Kürtler üzerindeki ablukadan bahseden Roza, "Günden güne muhalif kesimlere ve Kürt halkına karşı, üniter yapısını korumak için daha da otoriterleşen, şiddetinin dozunu arttırıp insanları katletmekten asla imtina etmeyen, bütün imkanları ile her alana topyekûn saldıralar düzenleyen ve haliyle kentleri de savaş alanına çevirmekten kaçmayan bir yönetim anlayışı ile karşı karşıyayız" diyor.
Kültürel mirasın somutlaştığı Sur ve Silvan
“Resmi ideolojinin ötelediği, baskıladığı ve tek tipleştirmeye çalıştığı Kürt halkı, diğer halklarla birlikte insanlığın ilk yerleşim alanlarının inşa edildiği, kentsel pratiklerin ilk olarak deneyimlendiği Mezopotamya topraklarında yaşamaktadır” diyen Roza’ya göre; bu çok uluslu, çok inançlı toplumların farklılıkları bir arada barındırması, güçlü tarihsel yaşam pratiği ile birlikte, zaman içinde somut bir birikime dönüştü. Böylelikle kültürel mirasın somutlaştığı nitelikli anıtsal, sivil mimari yapılar ve tarihi kentsel mekânlar oluştuğunu söyleyen Roza, Diyarbakır'ın Sur ve Silvan ilçesinin bunun en somut örneği olduğunu belirtiyor.
‘Devlet, kendi iktidar tarihini oluşturuyor’
Ancak Roza’ya göre devletin toplumların üyelerine, halklara ait izler taşıyan, ortak geçmişlerini anlatan kültürel yapılara saldırmasının bir nedeni de ‘kendi iktidar tarihini’ oluşturmak. Kentsel dönüşüm söylemine dikkat çeken Roza, şöyle devam ediyor: “Devletin bu kültürel belleğin somutlaştığı mimari eserlere, kentsel mekânlara ve sivil topluma yönelik bütün savaş aygıtlarını harekete geçirerek saldırmasıyla, yıkıma gitmesiyle ve tıpkı bu ortamda neredeyse yapılması imkansız olan kentsel dönüşüm söyleminin ana akım medya aracılığı sunulmasıyla da görüyoruz ki asıl amaçlanan; denetlenebilen, istenildiği an da kontrol altına alınabilen kentsel mekânlar kurgulamak, bunun aracılığıyla egemen olmaya çalışıp ve ‘kendi iktidarının tarihini’ oluşturmaktadır.”
Araçsallaştırılan kentsel planlama ve yeni bir iktidar söylemi
Roza’ya göre, UNESCO tarafından ‘kültürel miras’ ilan edilen Sur’ların ve kentsel sit alanı içinde bulunan abluka altındaki mekanların yıkılması, yalnızca otoriteyi sağlamlaştırıp halkın yönetimsel politik taleplerine yönelik bir saldırı değil. Roza bu durumu, “Aynı zamanda yeni formda mimariyi ve kentsel planlamayı araçsallaştırıp yeni bir iktidar söylemi üretmekte. Foucault, ‘Büyük jeopolitik stratejilerden konut, kurumsal mimari, sınıf ya da hastane düzenlemesindeki küçük taktiklere kadar, ekonomik siyasi tesisleri de unutmadan, uzamların tarihini tümüyle yazmak gerekir’ diyor. Bugün tam olarak AKP ve devlet iktidarları da kendi tarihini yazmak için sadece yıkmakla kalmayacak, ilerisini inşa ederken iktisadi yapısını da, dünyanın dayattığı neoliberal ideolojinin üretim-tüketim ilişkileriyle birlikte sinmiş ve denetlenip gözetlenebilen bir yapı kurgulayacaktır” diye açıklıyor.
(fk)