Engizisyon mahkemelerinden bugüne kadın tutsaklara cinsel işkence

09:02

Ceren Karlıdağ/JINHA

İSTANBUL - Cezaevlerinde politik kadın tutsaklara yönelik işkenceleri araştıran Aysel Bölücek Serdar ile 'cadı avlarından' bugüne cinsel işkenceyi konuştuk.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, henüz başbakanken partisinin grup toplantısında "Kimse bize AK Parti döneminde işkence yapılıyor diyemez. Buna toleransımız yok" demesine karşın gözaltı ve cezaevlerinde tutsaklara yönelik işkenceler her geçen gün artarak devam ediyor. Kadın tutsakları sindirme, küçük düşürme, teslim alma yöntemi olarak kullanılan cinsel işkenceler ise yeni bir boyut kazanarak tekrar gündeme geldi. Erkek egemen devlet zihniyetinin tutsaklar üzerinde uyguladığı hak ihlalleri saymakla bitmezken, cezaevlerinde politik kadın tutsaklara yönelik işkenceleri araştıran Aysel Bölücek Serdar, kadınların toplum içerisinde tarihten bu yana hep bedenleriyle baskı altına alınmaya çalışıldığına dikkat çekti.

'Kadının bedeni bir silaha çevriliyor'

Cezaevlerinde en yoğun uygulanan işkence biçiminin çıplak arama işkencesi olduğunu belirten Aysel, bunun onur kırıcı bir uygulama olduğunu ifade etti. Bu sürecin kadınlar için daha da katmerli bir işkence olduğunu dile getiren Aysel, "Kadının bedenini bir silaha çevirip, kadını erkek yoldaşlarının yanında, diğer erkek gardiyanların yâda askerlerin içinde çıplak arama biçiminde işkenceye maruz bırakabiliyorlar "diye konuştu. Kadının beş bin yıllık tarih içerisinde bedeniyle aşağılandığını ve bu sebepten dolayı içgüdüsel olarak bedenini koruma, vücudunun mahrem bölgelerini gizleme ve bundan utanç duyma, kendini aşağılamış hissetme duygusunun baskın olduğunu dile getiren Aysel, "Birde cezaevinde bu işkence olarak uygulandığında çok daha ağır psikolojik sonuçlar oluyor. Bunu bildikleri içinde yüzyıllardır bu yöntemi kullanıyorlar. Bugün F tiplerinde gelen mektuplardan öğrendiğimiz, Şakran'da, Urfa'da, Sincan'da diğer cezaevlerinde uygulanan aşağılamalar bunun göstergesidir" diye belirtti.


'Engizisyon mahkemelerinde meme kesme aletleri var'

Kadınlara yönelik işkencelerin yüzyıllar önce de Engizisyon Mahkemeleri'nde de görüldüğünü dile getiren Aysel, "Engizisyon mahkemelerinde meme kesme aletleri var. Kaç kadının bu şekilde bedenine işkence yapılmıştır, kaç meme kesilmiştir bunların istatistik verileri yok. Kaç kadının yargılandığı bile bilinmiyor. Zaten kadınları çoğu resmi yargılamıyor, cadı yaftası ile sistemlerine karşı çıkan kadınları işkence yaptıktan sonra hemen yakıyorlar. Herhangi bir belge bile tutulmuyor. Çünkü zaten kadının toplum nezdinde söz hakkı yok ve birde sisteme karşı çıkmış. Halen aynı zihniyet vardır. Bir erkek tutuklandığı zaman erkektir onun şerefidir bir kadın tutuklandığı zaman ailesi çevresi bile bunu etrafında söyleyemez. Öğrenci eylemlerinde tutuklanan kadın arkadaşlarımızın aileleri bile 'kız başına orda ne işi vardı' diye karşı çıkarlar kızlarında" ifadelerinde bulundu.

'Kadın bedeni erkeklerin üzerinde de işkence aracı'

Politik kadın tutukluların tarihçesini araştırmaya başladığında çok fazla hikâye ile karşılaştığını söyleyen Aysel sözlerine şöyle devam etti: "Dünyanın pek çok yerinde yüzyıllardır kadınların yaşadığı cezaevi yaşamı her zaman erkeklerin yaşadığı cezaevi yaşamından daha ağır. Çünkü kadın olmaktan kaynaklanan çeşitli özgünlükler direk sana karşı kullanılıyor. Mesela kadın olarak hepimiz regl oluyoruz. Bin yıllardır bedenimizin fiziksel yaşamımızın bir parçası. Bunu bile bize işkence olarak kullanıyorlar. Kadınlar cezaevinde 12 Eylül'de de 12 Mart'ta da bugünde regl olduklarında sıkıntı yaşamışlardır. Ped verilmez mesela. Kadınları kanlı etekleriyle erkek koğuşlarında dolaştırırlar. Yâda 90'lı yıllarda bizim şubede yaşadıklarımız. Ankara'da Derin Araştırma Lavaboluları vardır. Meşhur işkence hane… Orada toplu gözaltılarda kadınların çöp kutusuna attıkları pedler erkek tutsakların hücrelerine dökülür ve 'işte kadınlarınıza böyle işkence yaparız, böyle tecavüz ederiz' denilirdi. Kadın bedeni erkeklerin üzerinde de işkence aracı olarak kullanılırdı" dedi.

Savaşlarda da devletin ile kadın ve çocuk üzerinden halka gözdağı vermeye çalıştığını belirten Aysel, "Cezaevlerinde de bu böyle işkence hanelerde de bu böyle. Kadınlar ve çocuklar toplumun moralini bozmada, manevi değerlerini çökertmede silah olarak devlet tarafından kullanılır. Cezaevinde bunu daha bilinçli olarak yapıyorlar" şeklinde konuştu.

'Tecavüz tehdidiyle kadınlar korkutulmaya çalışıldı'

Türkiye'nin yakın tarihinde politik tutukluların yoğun olarak başladığı sürecin 1951 yılları olduğunu dile getiren Aysel sözlerine şöyle devam etti: "TKP'nin Türkiye içerisinde yoğun faaliyet gösterdiği süreç o zaman. Kadınlar toplanarak tutuklanmaya başlıyor ama devletin sistematik bir işkence yöntemi henüz oturmamış. Çünkü devrimci kadınlarla da yeni tanışmış. Peşinden 12 Mart yaşanıyor 12 Mart'ta da kadınlar toplu olarak tutuklanıyorlar ve çok yoğun işkencelerinden geçiyorlar. Yine İşkencenin temelinde cinsel işkence var tecavüz her zaman devletin en büyük silahlarından oluyor. Tecavüz korkusuyla 'kadınları konuştururum' diye düşünüyor. Çünkü kadınlar tecavüz meselesini yakınlarına dahi söyleyemiyor. 12 Mart ve 12 Eylül'de bu sistematik olarak kişiliksizleştirmek için yapıldı. Kadınlar susuyor evet. Özellikle bu tür işkenceleri anlatmıyor. 'Bana elektrik verildi' diyor ama meme ucuma elektrik verildi diyemiyorlar."

'Kadın ve çocuk cezaevlerinde özel politikalar üretiliyor'

90'lı yıllara gelindiğinde artık devletin bu konuda uzmanlaştığını ifade eden Aysel, "Devlet sistemini oturttu, kadınlar için özel uygulamaları, koğuşları gardiyanları var. Eskiden gardiyanların kadın tutsaklarla ilişkisi daha insaniydi. Ama 12 Eylül'den sonra eğitilmiş kadrolarla daha sistematik işkenceler başladı. En yoğun yaşanan şey kadınların temsilciliğinin tanınmamasıdır. İdare kadını siyasi temsilci olarak görmez. Bugün hala F tiplerinde kadınların siyasi temsilciliği muhatap alınmıyor. 'Ben devrimci bir kadınım, kendimi temsil etme yetkim var bunu dışarıda da savaş koşullarında da yaptım diyorsun' ama erkekler koğuşunda senin davandan biri varsa onu muhatap alıyor. Bütün bunlar bir politikanın adım adım örülüşü. Bugün artık kadın ve çocuk hapishanelerinde özel politikalar üretiliyor. Şakran ve Ankara Kadın Kapalı Cezaevinde yaşananlar uygulamanın son noktasıdır" diye belirtti.

'IŞİD elamanları kadınlara karakolda işkence yapıyor'

Tüm bunlara karşı kadınların da 40 yıllık bir mücadele tarihi olduğunu hatırlatan Aysel şunları belirtti: "Bugün özellikle İslam'ı kendi politikalarına araç olarak kullanan bir iktidar ile karşı karşıyayız. İktidar yalnızca devrimci kadınları değil çalışan kadınları da eve hapsetme politikaları için yasalar çıkardı. Sokakta da kadını istemiyor. Genel olarak kadın düşmanı bir iktidar var. Bir de devrimci kadın olunca görüyoruz yaşananları. Cizre'de, Silopi'de, İstanbul'da kadınlar infaz ediyor. Bugün uygulanan politikalar yalnızca devrimci kadınları yıldırmak için değil intikam almak içinde yapılıyor. O zaman tecavüz de ederim, vajinanda not taşıyor musun diye de bakarım diye her türlü işkenceyi uyguluyor. Aslında süreçle ilişkilendirirsek IŞİD'in Êzidî kadınlara neler yaptığını bütün dünya gördü. Türkiye'de de çok farklı değil. Gözaltına alınan kadınlara 'Biz normal polis değiliz IŞİD'iz' deniliyor ve şiddet uygulanıyor. AKP biz işkenceyi bitirdik demişti ama IŞİD elamanları kadınlara karakolda işkence yapıyor. AKP kendi devletini kurana kadar fiili işkence uygulamıyordu. Ama Gezi ile artan Kürdistan'da yükselen bu mücadele ile 10 yıldır çıkmayan cinsel işkence haberleri tekrar çıkmaya başlıyor. Ve artık 'bizi eski işkencecilerle karıştırmayın biz IŞİD'iz' diyorlar."

'Biz söylediğimiz sürece yapamazlar'

"Kadın bedenine yönelik işkence yüzyıllardır var ama kadınlar hiç bir zaman teslim olmamıştır" diyen Aysel, son olarak, "Pek çok alanda kadınların öncülüğünü görüyoruz. Kadınlar hem sisteme, aileye, erkek yoldaşların karşı, topluma karşı bir mücadele yürüttükleri için yetkinleşiyorlar. Kadınların cezaevi tarihi çok büyük direnişlerle yazılmıştır. Saldırıların yoğunlaştığı bir dönemdeyiz ama kadınlar bu tür uygulamaları yine yeneceklerdir. Kadın bedenine uygulanan işkencede devletin en büyük dayanağı 'ben yaparım zaten sen kimseye söyleyemezsin.' Biz söylediğimiz sürece yapamazlar. Biz haykırdığımız sürece cesaret edemez. Yapılan işkenceler teşhir edilmediği sürece devam edecektir" dedi.

(mg)