Kaç defa yağmur yağdı, kaç güneş battı çocuğum yerdeyken...
09:02
JINHA
AMED - "Yağmur kaç defa yağdı, kaç güneş battı üzerinde, nerede oğlum" diye soruyor çocuğunun sadece bir mezarı olsun diye günlerdir nöbet tutan anneler. 19 yaşındaki Turgay'ın cenazesi 20 gündür Sur'da bekletiliyor. Sur'un kuçelerinde, Xançepek'te Yoğurt Pazarı'nda geçen çocukluğunu bırakmayan Turgay Girçek, son kez annesine, "Sur bizimdir, biz kazanacağız" demişti.
Görkemli Sur'ları arasında binlerce yılın kokusu sinmiş taş evlerinden barut ve kül kokuları yükseliyor. Uzakta yüksek binaların pencerelerinden kara dumanları izliyor insanlar. 67 gündür bir kilometre uzaklıkta ama kimsenin giremediği Sur'da duvarlar kadar direngen kadınların yürek atışlarını hissediyor başka bir kadın. Diyarbakır'da milyonu aşkın insanı bağrına basan şehrin 6 noktasında Sur nöbeti yapılıyor çocuklar ölmesin, gençler yaşasın, anneler evlerinden olmasın diye. Burada direniş nöbetleri yaşamın bir parçası haline geldi, kentin dışından kadınlar, yurttaşlar direnişçileri ziyaret ediyor, nöbete destek veriyor.
Herkes yaşam için direnirken 4 kadın çocuklarının cansız bedenleri için gece uykusuz, sabah akşam Sümerpark'ta bekliyor. Bir mezarları olsun istiyor anneler. 17 yaşındaki Rozerin Çukur, 16 yaşındaki Ramazan Öğtü, 28 yaşıdaki Gündüz Akmeşe ve 19 yaşındaki Turgay Girçek'in anneleri. 20 gün önce Turgay ve Gündüz, 40 gün önce Ramazan 30 gün önce Rozerin, 12 gün önce Hakan Aslan 67 gündür bombalanan, taranan ilçede yaşamını yitirdi ve bedenleri hala orada.
'En sevdiği sokaklarda'
Çocuklarının cenazelerinin nerede, nasıl olduklarını bilemediklerini söylüyor anne Makbule Girçek. Oysa en sevdiği sokaklardı Turgay'ın büyüdüğü Sur sokakları. Mahallelerinde koşturduğu sokakları terk etmek istemedi Turgay ve orada kaldı. "En sevdiği sokaklardı yine de içim rahat değil" diyor Makbule ana, "Cenazelerimizi verin, bir mezarımız olsun, çocuklarımızın toprağını kucaklayalım, koklayalım." Oğlunu dinliyoruz Makbule anadan. Asiliğini anlatıyor. Gezmeyi çok seviyordu Turgay, ananesinin evine kaçıyordu, Sur'daydı çünkü ananesinin evi. İsteklerinden vazgeçmezdi. Kimse onun isteklerinden vazgeçiremiyordu ve artık Sur'da yaşamaya başladı.
"Onu oradan çıkarmaktan vazgeçiremedik. Onun istediği oldu, Sur'da kaldı. Daha sonra okula başladı. O asiliği gitti. Ya da biz öyle zannettik. Şimdi dönüp baktığımda aslında öyle zannetmişiz, asiliği gitmemiş. Onun hep içinde varmış. Oğlum Turgay Sur'da dar sokaklarda gezmeyi, kaleyi, Hevsel bahçelerini oralarda gezmeyi çok severdi. Anneannesine çok bağlıydı, oda Sur'da yaşıyordu, oradan hiç çıkmak istemezdi. Sur'a farklı bir bağlılığı vardı, Sur'a inanıyordu. Biz bazen çağırıyorduk, o 'yok ben buradan çıkmıyorum, burada Sur'da doğmuş, büyümüşüm. Benim yerim, toprağım' diyordu. Biz Sur'dan çıktık o orada kaldı. Sur'da abluka bir günlük kalktı o zaman gördü, bir daha da hiç görmedim" diye anlattı Makbule Girçek.
'Kurşunlu Camii, Yoğurt Pazarı, Xançepek'i çok severdi'
Oğlunu sevdiği mahallede kaybettiğini söyleyen Makbule, "Onu arada kaybettik. Katledildiği yerde aynı mahalle, aynı sokaktır. Onu orada bıraktığımız yerdedir. Katledildiği sokağı, mahalleyi de çok severdi. Kurşunlu Caminin, Yoğurt Pazarı, Xançepek oraları çok severdi, oradan çıkmazdı. Gezdiği yer hep oralardı. Onun için o mahallelerin, sokakların başka bir anlamı vardı, şimdi canı, bedeni orada, o sokaklarda. Sevdiği dar kuçelerde, sokaklarda. O sokaklar ve mahallelerin şimdi bizim için başka bir anlamı var artık. Bazen diyorduk başka yere gidelim, o ise, 'Burası benim toprağım, ben bir yere gitmem' derdi. Sur'a olan sevgisi anlatılamaz, onunda dilinden düşmezdi. Onun sevdiği sokaklarda bedeni olsa da bu benim içimi rahatlatmıyor" dedi.
'Sur'u kazancağız Sur bizimdir'
Tek istediğinin oğlunun bir mezarının olması ve bu ablukanın kalması olduğunu söyleyen Makbule, "Ben oğlumu onun bedenin istiyorum, bir yeri olsun, nerede olduğunu bilelim. Onun olduğu toprağa gidelim. Onun için içim rahat değil. Kim bilir yerde mi, suyun içinde mi, toprağın üstünde mi? Nerede? Yağmur yağdığında üstüne mi yağdı, biz bilmiyoruz, kimse de bilmiyor. Kimin yüreği buna dayanır, hangi annenin yüreği buna dayanır, ben söyleyeyim hiçbir annenin yüreği buna dayanmaz. Ben çocuğumun cenazesini istiyorum, oradan almak istiyorum. Gidebileceğim bir mezarı olsun yeter, tek istediğim bu. Onun bedenin üstündeki bir toprağı olsun, bende o toprakta özlemimi gidereyim. Tek isteğimiz abluka kalksın bizde cenazemizi alalım ve bir yere gömelim. Bu savaş bitsin, anneler ağlamasın, bizim yüreğimiz yandı, başkasının yanmasın" dedi. Sur'daki direnişe inandığını söyleyen Makbule, "O Sur'daki direnişin kazanacağına inanıyordu ben de inanıyorum. Dilerim istediği olur. 'Anne biz kazanacağız, bu acılar, zulümler bitecek. Sur bizimdir, bizim bunun için mücadele ediyoruz' derdi. Bu mücadeleyi, direnişe olan inancı güçlüydü, bütün bunları çok seviyordu. Güzel bir yaşam istiyordu" dedi.
'Haksızlığı anlatırdı adaletsizliği'
Turgay'ı en son ablukanın bir günlüğüne kalktığı 10 Aralık günü gördüğünü ve bir daha hiç görmediğini söyleyen Makbule, "O anını unutmuyorum. Elini kolunu üst üste koymuş, bizi gördüğüne şaşırmış gibi, ben o anı hiç unutmayacağım. Onu kaybettim… Hiç unutamayacağım gündü, o günü bir daha yaşayacağım, onu bir daha böyle canlı görmeyeceğim. Turgay hep Sur'da bir evi olsun isterdi. Maddi durumuz iyi değildi, bizim fakir olduğumuzu söylerdi, ama bunu dünyanın adaletsizliğinden olduğunu, daha adaletli bir dünyanın mümkün olabileceğini söylerdi" dedi.
'Onunla çok şey yaşayacaktım, ama onu benden aldılar'
Gündüz Akmeşe'nin annesi Fatma oğlunu yoksulluklar içinde büyüttü. O da Turgay gibi biliyordu bu adaletsizliğini nedenini ve anlatırdı ailesine tüm haksızlıkları. Köye gidip gelirde Gündüz, annesini çok fazla göremezdi bu yüzden. Top oynamayı çok severmiş çocukluğunda öyle anlatıyor Fatma ana, ve ekliyor, "Okulu bıraktı bütün Kürt çocukları gibi. Büyüdü, evlendi. Bir evi oldu, şimdi o evin kapısı kapanmış, kapattılar. Oğlum bir sene evli kaldı. Onunla çok şey yaşamadan benden aldılar, yaşayacak çok şeyimiz vardı."
(ea-mm/gc)