Efkan Ala'ya yanıt 90'ların direnişçi kadınlarından

10:22

JINHA

MÊRDİN - Efkan Ala'nın "temizleyeceğiz" dediği ilçelerden biri olan Nusaybin'de halk haberi duyar duymaz barikatlarını güçlendirmek için adeta seferberlik ilan etti. Nusaybin'in direniş annelerinden Perihan Altuğ, "İki çocuğum, yengem eşim şehit. Yıllarca toprağımızdan uzak kaldık. Bin bir emekle döndüğüm topraklarımı asla bırakmam. Ant içtim evimi saldırılara yedirtmem" diyor.

İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın, Nusaybin ve İdil için "temizlenecek" diyerek, saldırı hazırlığında olunduğu yönündeki açıklamaları üzerine Nusaybin halkı barikatlar için adeta seferberlik ilan etti. Direniş mahallelerinden Kışla, Zeynelabidin, Yenişehir, Abdulkadirpaşa, Fırat ve Dicle mahallelerinde kadın ve çocukların öncülüğünde, "Haydi heval no barikata" çağrısıyla halk evlerinin önündeki barikatlarını güçlendirmeye başladı. Çocuklar, "Bizi öldürmeye gelecekler, barikatlar şart" derken, kadınlar ise geçmişten bu yana edindikleri deneyimler nedeniyle, hükümetin saldırılarına karşı çocuklarını korumak için barikatların bir gereklilik olduğunu söylüyor.

İşkenceden geçirilen bir hayat

Kendisini neredeyse her mahallede, her barikatın arkasında gördüğümüz Nusaybin Barış Annelerinden Perihan Altuğ, son süreçle beraber direnişin kaçınılmaz bir durum olduğunu söylüyor. Direnişe bağlılığını ise Perihan şu sözlerle ifade ediyor: "Nusaybin'e bağlı Çağlê (Çağla) Köyü'nde yaşıyorduk. 1980'lerin sonuna doğru PKK'nin örgütlü olduğu yerlerden olan bir alandı bizim köy. Haliyle asker zulmünü en ağır şekilde gören yerdi. Küçük oğlum Abdulbari çobandı. Her gün ona işkence yapıp, 'neden Türkçe bilmiyorsun?' diyorlardı. Oğlum sırf o zulümden dolayı 15 yaşında yönünü dağlara çevirdi. Sonra köyümüze girdiler, köydeki herkesi toplayıp işkence ediyorlardı. Kızımın saçlarından tutup yerde sürüklediler. Kızım kanlar içinde kaldı. Bununla da kalmadılar evimizin altına üç mayın yerleştirip patlattılar. Evimiz gözlerimizin önünde tuzla buz oldu. Nusaybin'e yerleşmek zorunda kaldık."

'Yengemi çarşı ortasında katlettiler'

Nusaybin'e yerleştikten sonra bu kez JİTEM'in başlarına musallat olduğunu evlerinin sürekli basıldığını söylüyor Perihan anne ve devam ediyor: "Deşifre olan bir aileydik, kardeşimin oğlu Şiyar da PKK'ye katılmıştı. Kardeşimin bedeli daha beter oldu. Yengem Türkan Alpaslan'ı Nusaybin çarşı merkezinde taradılar. O gün çarşı kızıla boyandı. Biz de ağır çektik. Eşim Ali Altuğ'u gözaltına aldılar, 34 gün işkencede kaldı. Çıktığında tanınamayacak haldeydi. Hastaneye yatırdık, aylarca hastanede can çekişti. İzmir'de inşaatta çalışan oğlum Mehmet Emin babasına refakat etmek için geldi. Onu da gözaltına aldılar aylarca işkence gördü. Çıktığında yönünü dağlara çevirdi, 90'larda da Mardin Mazıdağı bölgesinde şehit düştü. Birkaç yıl sonra ise diğer oğlumun şahadet haberini aldık ama bir mezarları dahi yok. Eşim ise hastaneden çıkartılamadı, işkencenin sonucu ağır oldu, dayanamadı yaşamını yitirdi."

'Ant içtim evimi asla bırakmam'

Artan baskılardan dolayı kalan çocuklarıyla birlikte İzmir'e göç etmek zorunda kaldıklarını söyleyen Perihan, İzmir'de Kürt olmalarından dolayı kimsenin onlara kiralık ev dahi vermediğini, bu yüzden aylarca sokakta uyuduklarını anlatıyor. Perihan, "Sonra Kadifekale'de bir gecekonduya sığındık. Her sabah çöpten topladığım ekmek ve komşuların bir önceki geceden artan yemekleriyle çocuklarımı doyurdum yıllarca. Devlet burada da peşimizi bırakmadı, beni de tutukladılar. 5 ay hapis yattım, çocuklarıma komşularım baktı" diyor. Yıllarca verdiği bin bir emekle yaptığı birikimin ardından ne pahasına olursa olsun memleketi Nusaybin'e geri döndüğünü söyleyen Perihan, "Şimdi de zulmün en beterini yaşıyoruz. Ant içtim, yıllarımı verdiğim emekle yaptığım bu derme çatma evimi asla yedirtmem. Namus belasına döndü bu iş, ya özgürlük, ya özgürlük" sözleriyle kararlılığını dile getiriyor.

(zd)