90'lardan günümüze bir asimilasyon politikası olarak 'zorunlu göç'

09:04

JINHA

İSTANBUL - Türk devletinin yerinden etme politikasının dünden bugüne süregelmesini devletlerin asimilasyon ve yok etme politikasının vazgeçilmezi olarak değerlendiren Göç Edenlerle Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği (Göç-Der) Onur Kurulu üyesi Şefika Gürbüz, "Yerinden ettirmek asimilasyonun önemli bir unsuru ve halkın mülkiyet hakkının devlet tarafından gasp edilmesidir" dedi.

Kürtler ve göç kavramı birbirine yabancı olmayan iki kavram. Türk egemenlik sisteminin vazgeçilmez uygulamalarından biri olan göç, resmi tarihte de "İskan politikası" adı altında işgal edilen yerleri Türkleştirme, göç edenleri göç ettikleri yerlerde eritmeyi hedeflemektedir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde dahi devletlerin işgal edilen yerlere Türkmenleri yerleştirildiklerini ve bunu merkezi otoriteyi güçlendirmek için yaptıklarını biliyoruz. Bugün de Türkiye'nin, Kürdistan'daki serhıldanlara paralel olarak Kürt halkına göçü yeniden dayatarak geleneksel "Türkleşirme" politikasından vazgeçmediğini "Başkanlık sistemi" ile hedeflediği tekçiliği pekiştirmek ve merkezi otoritesini kuvvetlendirmek için göç politikasını uygulamaya koyduğunu görüyoruz. Kürt Halkının göç yönünün 90'lı yıllarda kırsal kesimlerden metropollere dönük iken bugün Kürtlerin abluka altındaki mahallelerden uzaklaşmayarak çevre yerleşkelere göç ettiğine de şahit oluyoruz. 90'lı yıllarda ve günümüzde Kürt halkına yönelik dayatılan göç olgusunu ve Türk Devleti'nin Şırnak ve Hakkari için uygulamak istediği kentsel dönüşüm politikasını, İstanbul'da bulunan Göç Derneği'nden Şefika Gürbüz değerlendirdi.

'90'larda da matbu dilekçeleri vardı'

İlk olarak 90'lı yıllarda yaşanan göç olgusunu değerlendiren Şefika, o dönem devletin koruculuk sistemini Kürt halkına dayatmasından ve köylerinin yakılmasından kaynaklı olarak zorunlu göçün yaşandığını söyledi. Devletin bu şekilde asimile politikasını etkin olarak devreye koyduğuna değinen Şefika, bu bağlamda devletin amacının hizaya getiremediği halkı metropollerde aciz duruma düşürerek eritmek olduğuna dikkat çekti. Yerinden ettirmenin çok eski tarihlerden bu yana devlet geleneği halinde süregeldiğini aktaran Şefika, "Devlet köyleri boşaltarak PKK'nin lojistik ve insan kaynaklarını yok etmeyi planlamıştır" dedi. Devletin şimdi yaptığı gibi o dönemde de köyleri yakılan halka terör mağduru olduklarına dair matbu dilekçelerini imzalamaları karşılığında zararlarının devlet tarafından tazmin edeceği uygulamasını devreye koyduğunu belirten Şefika, "Devlet bu imzaları uluslararası kamuoyu ve kuruluşlar karşısında kendini aklamak amacıyla topluyor" ifadelerini kullandı.

'Birinde köyler yakılıyor diğerinde evler bombalanıyor'

"Birinde köyler yakılıyor diğerinde evler bombalanıyor" diyerek, 90'larda ve içinde bulunduğumuz süreçte devletin Kürt halkı üzerindeki politikaların olduğu gibi devam ettiğini vurgulayan Şefika, bugün Kürdistan'da devlet tarafından sadece halka karşı bir saldırının söz konusu olmadığını, bölgenin tarihi unsurlarının ve doğasının da hedef haline getirildiğini belirtti. Başbakan Davutoğlu'nun kentsel dönüşüm adı altında Hakkari'yi Yüksekova'ya, Şırnak'ı Cizre'ye taşımayı ön gören planına da değinen Şefika, devletin Kürt halkını kontrol etme amacını güttüğünü söyledi.

'Günümüzde savaşın beyaz barışın siyah haline getirildiğini görmekteyiz'

"Günümüzde savaşın beyaz, barışın siyah haline getirildiğini görmekteyiz" diyen Şefika, çözümün dünden bugüne sürdürülen yok etme ve asimilasyon uygulamalarında olmadığını vurgulayarak, "Dayatılan göçlerle çözümlenmeye çalışılan siyasi sorun daha çok içinden çıkılmaz hal alıyor. Bunun önüne geçmek için devletin müzakereye yeniden dönmesi gerekiyor. Özellikle Kürt Halk Lideri Abdullah Öcalan'ın koşullarının iyileştirmesi gerekiyor ki bu çatışma ortamı son bulsun. Yoksa bu göçler ve yıkımlar devam ettikçe çözümden de uzaklaşılacak, işler çığırından çıkacak" ifadelerini kullandı.

(öç/ck/mg)