Habur önünde 2 anne: O günler nasıl geçtiyse bu günler de geçer...
10:04
Handan Tufan/JINHA
ŞIRNEX - Ayşe Erbek ve Hediye Erdoğan, tüm yaşadıkları acılara rağmen inatla ayakta duruyorlar. Morg kapısı önünde oğullarının verdiği mücadeleyi büyük bir gururla anlatan kadınlar, "Ne olursa olsun direneceğiz. Aynı devlet bizi yıllar önce de evsiz bıraktı, katletti. O günler nasıl geçtiyse bu günler de geçer. Çocuklarımızın direnişi bizim direnişimiz" diyor.
Cizre'de vahşet bodrumunda katledilenlerin bedenleri yavaş yavaş teşhis ediliyor. Birçok şehre gönderilen cenazeleri tanımakta zorlanan aileler, karşılaştıkları manzara karşısında birbirlerine moral vermeye çalışıyor. Habur Sınır Kapısı geçici ATK'de bekletilen cenazelerin çoğu da yanmaları nedeniyle tanınamıyor. Bugüne kadar 9 beden teşhis edilirken, halen bekletilen ve teşhis edilmeyi bekleyen 41 cenaze bulunuyor. ATK önünde bekleyen her aile ortak acılar yaşamış. Kadınlar geçmişten gelen acılara bir yenisinin eklendiğini söyleyerek, ağıtlar yakıyor. Bu kadınlar 2 tanesi yani Ayşe Erbek ve Hediye Erdoğan, tüm yaşadıkları acılara rağmen inatla ayakta duruyorlar. Oğullarının verdiği mücadeleyi büyük bir gururla anlatan kadınlar, "Ne olursa olsun direneceğiz. Aynı devlet bizi yıllar önce de evsiz bıraktı, katletti. O günler nasıl geçtiyse bu günler de geçer. Çocuklarımızın direnişi bizim direnişimiz" diyor.
'Bugün Cizre'de yaşananlar yıllar önce bizim köyde yaşandı'
Kadınların hikayesi Şırnak'ın Güçlükonak ilçesi Kereşan köyünde başlıyor. Aynı köyde akraba olan kadınlardan Ayşe dün teşhis edilen Muharren Erbek'in annesi, Hediye ise henüz teşhis edilmeyen Mahsun Erdoğan'ın annesi. Aynı köyde yaşadıklarını ve akraba olduklarını anlatıyor önce Muharrem'in annesi Ayşe. 1993 yılında köylerinin yakıldığını anlatan Ayşe, "Köyümüzü yaktılar. Yeni doğum yapmıştım. Kızım 8 günlüktü. Evde mahsur kaldık. Biz köyümüzü terk etmek zorunda kaldık. Bir süre dağda yaşadık. 4 defa oradan oraya göç ettik. En son Cizre'ye yerleştik. Sonra evimizi yaptık. Şimdi de bu katliamı başımıza getirdiler. Şimdi Cizre'den de çıkmak zorunda bırakıldık. Cizre'de bu katliamı çocuklarımızın başına getirdiler. Bugün de Cizre'de yaşananlar yıllar önce bizim köyde yaşandı. Çocuklarımızda bu günlerde doğdu. Bu acıların hepsini gördü. Köyümüz yakıldığında akrabalarımız da içinde katledildi. Hep birlikte ailelerinin gördükleri zulmü dinleyerek büyüdüler" dedi.
'Destek verenlerin hepsi katliamın sorumlusudur'
Oğlu Muharrem'e Cizre'den çıkmasını söylediğini anlatan Ayşe, "Kabul etmediler. Hep mücadele içindeydiler. Çocuklardı. Mücadele içinde büyüdüler. Beraber büyümüşlerdi. İlk önce Muharem'in yaralı olduğunu haberini aldık. Bir daha da kendisinden haber alamadık. Bu katliamlar başlarına geldi. Katledilenlerin cenazelerinin yakıldı, kimilerinin infaz edildi, cenazelere istediklerini yapmışlar. Katliam yaptılar, insan olan bunu yapmaz. Destek verenlerin hepsi katliamın sorumlusudur. Katliamları yapanların hepsi zalimdir. Oyunu ona veren de zalimdir" diye belirtti.
'Kanımızın son damlasında kadar...'
Gençlere seslenen Ayşe şöyle devam etti: "Tüm gençlere sesleniyorum, çocuklarımız nasıl direnmiş ve şehit düşmüşse, gençlerin onların mücadelelerine sahip çıksın istiyorum. Kanımızın son damlasında kadar çocuklarımızın mücadelelerinin takipçisi olacağız."
'Oğlumun o güzelliğini görseydiniz...'
Mahsun'un annesi Hediye ise, "1993 yılında aynen şuan ki gibi evlerimizi yaktılar, insanları katlettiler. Mahsum'un köyde doğduktan sonra Cizre'ye gelmek zorunda kaldık. 20 yıldır Cizre'yiz. Evimizi yaptık, kendimize bir yaşam kurduk. Tam da işlerimiz düzgün olmuştu, yeniden evlerimizi yıktılar. Babam yaşlıydı imamdı Şırnak Cezaevinde işkence yapılarak katledildi. Mahsun dedesinin direniş hikayesi ile büyüdü. Ailemden 4 kişiyi katlettiler. Gidin bakın çocuklarımızı hunharca katletmişler. Oğlumun fotoğrafına bakın, o güzelliğini görseniz. Ama şimdi gidin bakın ne hale getirmişler. Ne hakla, hangi hukukla, hangi vicdanla bunu yaptılar. Kürt halkı bunu kabul etmeyecektir. Onlar daha Kürt halkını tanımıyor" şeklinde ifade etti.
(gc)