Bir devlet politikası olarak 'göçertme' Kürdistan'da tutmuyor
09:06
Filiz Zeyrek/JINHA
ADANA - AKP ve sarayın göçertme politikaları 90'larda kaldığı yerden devam ediyor. Kürt halkı ise harabeye dönen topraklarından yinede Kürdistan'ın parçalarına giderek sistemin göçertme politikalarının tutmadığını gösteriyor. Cizre'li aileler, ne olursa olsun topraklarına geri döneceklerini söylüyor.
90'lı yıllarda köyleri boşaltıldıktan sonra Adana'nın Karataş İlçesi'ne bağlı Karagöçer Köyüne gelen akrabalarının yanına yerleşen Cizreli ailelerle, orada yaşadıkları vahşeti, buradaki koşullarını ve çocukların eğitim sorununu konuşmak için yola çıkıyoruz. Dümdüz ovada iki yanımıza geniş toprakları alarak yaptığımız yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra Karagöçer'e ulaşıyoruz. Yolculuğun yarım saati geride kaldığında beton binalar yerini tarım işçilerinin barınmaya çalıştığı çadırlara bırakıyor. Bir kanalın iki yakasında kurulu çadırlarda yaşıyorlar zorunlu göç mağdurları. Şırnaklı ailelerin 20 yıldan fazladır yaşadığı çadırlar bize, devletin göç ettirme politikalarının yüzünü de gösteriyor.
90'larda kendi köyleri yakılınca Çukurova'ya kadar gelen Şırnaklı yurttaşlar burada tarım işçiliği ile hayatını kazanıyor. 20-25 yıldır burada yaşayan aileler var. Çok sayıda kişi, hayata gözlerini açtığı bu çadırlar arasında çocukluğunu yaşamış, tarlada çalışmış, büyümüş, evlenmiş. Daha sonra Suriye'de ki iç savaşın ardından gelen Rojava halkına yerleşim yeri olan Karagöçer, AKP ve sarayın savaş konsepti ile yerlerinden edilen Şırnaklı ailelere de sözde 'yuva' oluyor son zamanlarda.
'Her an evimiz yıkılabilirdi'
Şırnak'tan 1 ay önce gelmek zorunda kaldığını belirten Safiye Batmaz'a uzatıyoruz mikrofonumuzu ilk olarak. Bebeğini sağlıklı doğurabilmek için memleketinden ayrılmak zorunda kaldığını söylüyor Safiye ve Cizre'de tanık olduklarını şöyle aktarıyor: "Gerçekten çok kötü günler geçirdik. Hepimizin psikolojisi, bozuldu. Çocukların psikolojisi bozuldu. Burada bile hala çocuklar geceleri sıçrayarak uyanıyor. Anlatmakla görmek arasında dağlar kadar fark var. Kesinlikle o ortamı yaşamak görmek lazım. Ben buraya ilk geldiğimde bir hafta hastanede kaldım. Korkudan yaşadığım sağlık sorunları yüzünden bebeğimi kaybetmek üzereydim. Her an bir havan ya da tank topu ile evimiz yıkılabilirdi. O yüzden eşim orada kaldı."
"Hepimizi yurdumuzdan, toprağımızdan edip göçe zorladılar" diyen Safiye, 90'lı yıllarda da ailesinin göç etmek zorunda kaldığını ifade ediyor. Savaş bir insanlık suçu olduğunu sözlerine ekleyen Safiye, doğup büyüdüğü topraklara geri dönmek istediğini dile getiriyor.
90'lı yıllardan bir tanıklık…
Göçertme politikalarının 90'lı yıllardaki tanığı olan Fahime Çapan ise, "Buraya geldiğimizde daha 6 yaşındaydım. Biz gözümüzü bu naylon çadırlarda açtık. 90'lı yıllarda köylerimizde evlerimizi yakıp yıktılar, insanları öldürdüler, kaybettiler… Burada Kürt oldukları için çocuklarımıza ne bir eğitim ne de sağlık hizmeti veriliyor" diye anlatıyor.
'Köle olmamızı istiyorlar'
Toprak sahibi olanların göç mağdurlarına uyguladığı baskılara da değinen Fahime, "Tarlalarda çalışıyorlar. Emeklerinin karşılığı verilmiyor. Seslerini çıkardıklarında elektrikleri ve suları kesilmekle tehdit ediliyor. Burada barındırılmıyorlar. Kovmak istiyorlar. Bizim mülk sahibi olmamızı istemiyorlar. Kendi yanlarında köle olmamızı istiyorlar. 8 Mart'ı hiçbir zaman kutlamadık. Bizim burada bir günümüz olmadı. Biz 1 Mayıs İşçi Bayramı'nda çalışmak istemediğimizde bizi işten atılma tehdidi ile karşılaştık" diye anlatıyor yaşadıklarını.
'Bizi kuşatan DAİŞ'ti'
Cizre'nin Nur Mahallesi'nde sokağa çıkma yasaklarının tanığı olan Zekiye Elçi yaşadıklarını şu sözlerle ifade ediyor: "Aylarca sokağa çıkma yasağı yaşandı ve biz aylarca evden dışarı çıkamadık. Sularımız yoktu, su borularını patlattılar. Günlerce kendi odamızın ışığını dahi yakmaya korkuyorduk. Yaktığımız takdirde keskin nişancıların hedefi oluyorduk. Kafasını çıkaranı anında keskin nişancılar vuruyordu. Gözlerimizin önünde yaşlısıyla, genciyle, çocuğuyla onlarca insan katledildi. Hepimizi psikolojisi alt üst oldu. Çocuklar her silah sesi ve havan topu sesinde tezgâh altı ve dolaplara saklanıp gözlerini kulaklarını sımsıkı kapatıyordu. Bize bunları yaşatanlar DAİŞ zihniyetinde olan insanlardı. Bizi kuşatan zaten DAİŞ'ti. Miray bebeği bizim yaşadığımız mahallede katlettiler. Dedesi orada can verdi. 7 aylık hamile olan Güler Yanalak da gözlerimizin önünde vuruldu."
'Katliamları PKK yapmıyor'
Devletin katliamları ört bas etmek için "Halkı PKK vuruyor" dediğini anımsatan Zekiye, "Katliamları PKK yapmıyor. Kendi gözlerimizle gördük. İnsanlar keskin nişancılar tarafından gözlerimizin önünde öldürüldü. Kendi topraklarımızdan bizi göç ettirip buralara gönderdiler" sözleriyle dile getiriyor tanık olduğu gerçekleri.
Zekiye'nin kızı Rojin ise okula gitmesi gereken yaşta tarlaya gittiğini ifade ederek, "Okula gidemiyorum 3 kardeşimi gönderebildik. Okul müdürü para istedi. Param olduğunda okula tekrar gideceğim. Ellerine ne geçecek bu savaşı yaparak biz çocuklara günah değil mi? Savaşa 90'lar, Kobane ve son süreç olarak farklı zamanlarda tanık olan ama aynı göç yolunda buluşan kadınların ve çocukların tek dileği topraklarının işgalden kurtulması ve geri dönebilmek…
(ck/dk)