'8 Mart'ta Pembe Hayat olarak alanlarda olacağız'
09:01
Sibel Yükler/JINHA
ANKARA - 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle çağrıda bulunan Pembe Hayat aktivistleri Demhat Aksoy ve Ozan Uğur, "Kadınların neler yapabileceğini Kobanê'de gördüler, Şengâl'de gördüler. Direnen kadından korktular. Biz Pembe Hayat olarak alanda olacağız" dedi.
Transeksüellere yönelik ayrımcılık, nefret suçları, şiddet ve toplumsal dışlanma gibi konularda projeler üreten ve doğrudan destek hizmeti sunan Türkiye'nin ilk transeksüel hakları derneği Pembe Hayat Derneği'nden Demhat Aksoy ve Ozan Uğur'la 8 Mart haftasında transları, trans aktivizmini, transfobiyi, savaşı ve tahakkümü konuştuk. 30 Haziran 2006 yılında Ankara'da kurulan Pembe Hayat, adını Alain Berliner'in yönettiği ve erkek bedeninde doğmuş bir kız çocuğun hikayesinin anlatıldığı Pembe Hayat (Ma vie en rose) adlı filmden alıyor. Aslında dernek, Eryaman'da bulunan transların şiddete uğraması, evlerinden atılmaları, çeteler ve polis tarafından tehdit edilmeleri ve öldürülmeleri ardından kuruluyor. Yani nefret suçları ve nefret cinayetlerinin ardından...
'Bütün kesimlerle dayanışıyoruz'
Pembe Hayat Derneği ile ilgili konuşan Ozan Uğur, "Varlığıyla birçok transın zorluk yaşadığı sağlık ve eğitim gibi temel haklara erişimde ayrımcılığa uğrayan translara destekte bulunuyor. Danışmanlık hizmeti veriyor. Bu bir trans için çok önemli. Çünkü bu dünyada yalnız kalan, tecride uğrayan, ötekileştirilen biri için yalnız olmadığını görmek, örgütlü bir gücün varlığı bilmek çok önemli. Eğer toplumun bir kesimi ezilmeye devam ediyorsa, temel haklara erişimde zorluk çekiyorsa toplumun diğer kesimleri de tutsak olmaya mahkûmdur, onlar da eziliyordur. Bütün bunları gördüğümüz için de bütün kesimlerle dayanışıyoruz" dedi.
'Ayrımcılıkların en büyük sebebi Anayasa...'
LGBTİ’ler başta olmak üzere, ikili cinsiyet sisteminde hak ihlallerinin ve ayrımcılıkların yaşanmasına en büyük sebebin Anayasa’da cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin tanınmıyor oluşu olduğunu belirten Ozan, sözlerine şöyle devam etti: "Nefret suçları yasasında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibaresi geçmediği için LGBTİ’ler ciddi anlamda mağdur oluyorlar. Bu mağduriyeti giderebilmek için Anayasa'ya cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerini ekletmek istiyoruz. Meselenin bir başka boyutu ise kimliğin rengi. Eğer istediğiniz kimliğe ulaşmak istiyorsanız; ‘doğduğumda devletin bana verdiği kimlik benim gerçek kimliğim değildir’ diyorsanız, kendinizi kısırlaştırmak ve bir dizi operasyondan geçmek zorundasınız. Halbuki cinsiyette esas olan beyandır ve siz beyan ettiğiniz kimliği almalısınız. Bir başka sorun da askerlik. Birçok trans kadın ve eşcinsel erkek askere gitmek zorunda kalıyor. Zorunlu askerlik insanları mağdur ediyor, pembe teskere transseksüelite bozukluğu denilerek veriliyor. Bu bu bir bozukluk değildir, devletin bunu kabul etmesi gerekiyor.”
Kobanê'den Cizre'ye barış talebi
Ozan, bir yandan Pembe Hayat'ın tek başına LGBTİ mücadelesi ya da trans mücadelesi yürütmediğini ifade ederek, Ortadoğu'da süren savaşın da en büyük problemleri olduğunu dile getirerek, "Çünkü transfobi dediğimiz aslında milliyetçilikten de etkileniyor, faşizmle birbirini besliyor. Milliyetçiliğin tırmandığı yerde translara da saldırı artıyor. Kobanê'de öldürülen bir çocuk, Cizre'de katledilen insanlar bizim problemimiz. Bütün dünya için eşit onurlu ve gerçekten demokratik bir barış talebimiz var. Hem Ortadoğu'daki bu savaşa karşı hem de Türkiye devletinin yürüttüğü savaş politikalarına karşı bizler barış diyoruz" şeklinde konuştu.
Tecrite karşı, yaşam alanı için sokağa çağrı
"Bize bir kadınlık biçimi öğretiliyor" diyen Ozan, translara, yaşamı sürdürmek ve tecridi durdurmak için 8 Mart için alanlara çağrı yapıyor: "Ben erkek değilim, erkekliğe karşı mücadele eden insanım, sakallarım postallarım bunun aksini iddia etmez. Bu beyanda bulunmama rağmen bana erkek yaftası vurmuşlardı ve beni alana almamışlardı. Bütün bu öğretilmişliklerin önüne geçmek için 8 Mart çok önemli. Çünkü translar açısından sokak bir yaşam alanı. Ama aynı zamanda tecrit edildiğimiz bir alan da."
'Bu benim bedenim'
Toplumsal cinsiyet normları en düz haliyle kadınların tüysüz, erkeklerin sakallı olmasını tahakküm ediyor. İkili cinsiyet sistemi olan heteronormatif bir toplumda, translar bu normativiteyi yıkıyor. Ancak birçok sorun da beraberinde geliyor. Ozan, bu sorunları şöyle anlatıyor: "Bir trans toplu taşıma aracına binerken sıkıntı yaşıyor. Hastaneye gittiğinde ayrımcılıkla karşılaşıyor. Bu tüm translar için geçerli. Toplumsal cinsiyet normlarına uymayan, kendini herhangi bir kimlikte tanımlamayan translar için de bu durum geçerli. 'Sakalın var, oje sürüyorsun. Ne trans kadınsın ne trans erkeksin' deniyor. Bunu söyleyen insan transfobik olmadığını iddia ediyor. Bu benim bedenim ve bedenimde istediğimi yaparım."
'Kadınların neler yapabileceğini Kobanê'de gördüler'
Demhat ise, 8 Mart mitinglerinde trans, natrans, biseksüel, lezbiyen, interseks, quuer, kimlikli ya da kimliksiz tüm kadınların alana inmesi gerektiğini söyleyerek, "Çünkü bir kesim ezilmeye devam ederken, diğer kesim de tutsak" dedi. Toplumsal barış için; transfobi, homofobi, kadın cinayetleri ve trans cinayetlerinin önüne geçmek için alanda olunması gerektiğini söyleyen Demhat, Kürdistan'da olan savaşın özellikle kadınlara yönelik bir savaş olduğunun da altını çiziyor: "Çünkü kadınların neler yapabileceğini Kobanê'de gördüler, Şengâl'de gördüler. Direnen kadından korktular. Biz Pembe Hayat olarak alanda olacağız. Trans görünürlülüğünü sağlamak için çalışmalardayız."
(mg)