Mahmut'un diktiği fidanı şimdi onu bekleyen annesi büyütüyor

09:03

JINHA

AMED - Doğayla barışık, mütevazı bir yaşam hayalini kuran Mahmut Oruç'un ailesi, 30 gündür onun cenazesinin almayı bekliyor. Gözü gibi baktığı bir fidan dikip yetiştirmeye başlamıştı Mahmut. Şimdi o fidanı annesi büyütüyor.

Diyarbakır'ın Sur ilçesinde 95 gündür kuşatma ve saldırılar devam ederken, tarihi surların arasında yaşamını yitiren 23 yaşındaki Mahmut Oruç'un cenazesi 30 gündür ailesine verilmedi. Mahmut'un ailesi de 30 gündür onu son bir kez görmek, içini dökmek, toprağına dokunmak için mücadele veriyor. Sadece Mahmut'un değil, Sur'daki kuşatmada katledilen 17 yaşındaki Rozerin Çukur, 16 yaşındaki Ramazan Öğüt, 14 yaşındaki Cihat Morgül ile Gündüz Akmeşe, Turgay Girçek, Velat Bilen, Erhan Keskin, Erdal Tekin'in aileleri cenazelerini almak için her gün direnişte.

'Onu yeni yeni tanıyordum'

5 Şubat'ta katledilen Mahmut'un ailesi cenazesi almak için Valiliğe ve tüm yetkili kurumlara başvuru yaptı ancak aradan geçen bir aylık süreye rağmen cenazelerine ulaşamadı. Mahmut'un ablası Merve Oruç, kardeşi için "herhangi bir canlıya zarar vermezken, onun yaşamına son verdiler. Onu tanımaya yeni başladığımızda ve birbirimizi fark ettiğimiz anda kaybettik" diyor.

'Doğayla iç içe olan bir yaşam hayali vardı'

Doğayı çok seviyordu Mahmut, başarılı bir öğrenciydi ama okula gitmek istemiyordu. Doğayı, doğadaki her bir canlıyı seven Mahmut veteriner olmak istiyordu. Belgesellere merakı olan Mahmut, şimdi annesinin yetiştirdiği bir fidan dikmiş 2 yıl önce. Fidanını özel olarak her gün sulayan, etrafına çit çeken Mahmut yerine şimdi annesi ilgileniyor. Sade, mütevazı bir yaşamdan yana olan Mahmut, doğayla iç içe olan bir yaşam hayal ederdi.

'İnsanlara zarar vermeyi de zarar vereni de sevmezdi'

Kardeşinin yaşamı sevdiği için yaşatmayı da sevdiğini anlatan Merve onun için şu sözleri dile getiriyor: "İnsanlara zarar vermeyi de zarar vereni de sevmezdi. Hayat dolu bir insandı. İçindeki doğa merhameti insanlara olan merhameti bir o kadar haksızlığa aykırı olan, kabul etmeyen bir insandı. Ne kendi hakkını birine yedirirdi ve bunun altında kalırdı, ne de başkasının yapılan haksızlığın altında kalan bir insandı. Şöyle bir şey vardır, ateş düştüğü yeri yakar, ateş düştüğü yerde onu da yakardı. Yani o insanlar kadar hissederdi."

Mahmut'un bir gün annesinden ayrılacağını düşünmediğini söyleyen Merve, "Anneme çok bağlı biriydi. Eve ilk girdiğinde annemi arardı, benim hiç aklıma gelmezdi bir gün annemden kopacağına, onsuz bir gün geçireceğine. Onun merhameti, doğaya sevgisi o kadar fazlaydı ki demek ki annemin sevgisini bastırabildi ve dayanabildi" dedi.

'Ekolojiye saygı duyabileceği bir toplum ve yaşam istiyordu'

Mahmut'un herkesin özgür bir şekilde yaşayabileceği, insan haklarına saygı duyabileceği, ekolojiye saygı duyabileceği bir toplum ve yaşamı istediğini ifade eden Merve, "Bunu istiyordu, böyle hayal ediyordu, bunun mücadelesini veriyordu. Mesela fare geliyordu, herkes fareden korkarken, o fareyi avucunun içine koyup, onu geldiği yere atmış. Herkes onun pis olduğunu söylemiş ve öldürmesini isterken Mahmut 'hayır, o bana zarar vermedikçe ben onu öldüremem' demiş. Ona kimse zarar vermedikçe, o kimseye zarar vermezdi. Yaşamayı seven biri kimsenin yaşamına zarar veremez zaten. Hiç kimsenin yaşamına saygısızlık göstermezdi. Birileri birini öldürdüğü zaman çok öfkelenirdi" dedi.

Merve çocukluktan çıkıp kardeşiyle daha yeni yeni birbirlerini tanımaya başladıklarını belirterek, "Biz çocukken birbirimizi pek fark edemedik, çocukluk hali, biz tam birbirimizi tanımaya, fark etmeye başladığımız anda, bir şeyleri yaşamaya başladığımız ve zamanımızın olduğu anda kaybettik" dedi.

(ea/gc)