Cizre'de 79 gün: Zorla göç, talan, katliam, işkence… Direniş!

09:03

Şehriban Aslan / JINHA

AMED - Cizre'de 79 gün boyunca devam eden abluka ve saldırılar da yüzlerce insan katledildi. Cizre'de oluşan tahribatı yerinde gözlemlemek ve halka destek vermek amacıyla bölgeye gidenler devletin Cizre'de gerçekleştirdiği tahribatla zorla göç etme politikalarının devreye alındığını belirtiyor. Evlerde uygulanan talanlardan, kadın ve çocuklara uygulanan işkencelere varan uygulamalara karşı halkın direniş boyutunun devlet güçleri tarafından kadın üzerinden kırılmaya çalışıldığı ifade ediliyor.

Şırnak'ın Cizre ilçesinde 79 gün boyunca süren ablukada ve devlet güçlerinin saldırılarında yüzlerce yurttaş katledilirken, tüm evler neredeyse kullanılamaz hale getirildi. Devlet güçlerinin JÖH-PÖH adı altında abluka altında ki mahallelerde bulunan insanlarda hem fiziki hem de maddi olarak yarattığı tahribata yönelik Cizre'ye destek amaçlı giden sosyolog Halide Türkoğlu ve psikolog Fahriye Cengiz izlenimlerini anlattı. Saldırı altında ki mahallelerde aklın alınmayacağı uygulamaların yapıldığını söyleyen Psikolog Fahriye Cengiz, "Saldırılar kadınlar üzerinden yürütülmüş. Daha çok özel eşyalarına, fotoğraflarına, iç çamaşırlarına dair saldırılar geliştirilmiş. Üzerinde en çok durulması gereken bu saldırıyı gerçekleştirenlerin erkek aklını ortaya koymak gerekmektedir" dedi.

'Hayvanlar yatakların içinde öldürülmüş'

Cizre, Nusaybin, Sur ve Gever'de "Toprağını, evini, yerini, yurdunu talan ettim talan ettim politikası" yürütüldüğüne dikkat çeken Fahriye , "Silahlı saldırıdan çok psikolojik saldırı gerçekleşmiş ve yapılan tüm saldırılar çok planlı ve programlı yürütülmüş. Evler kullanılmış, hayvanlar yatakların içinde öldürülmüş ve kanları her yere bulaştırılmış, insanlık dışı akıl mantığın almayacağı şeyler yapılmış" şeklinde konuştu.

'Kadınlar savaşın her şeyi olmuş'

Saldırı sürecinde bir bebeğin ateşlenerek rahatsızlandığından bahseden Fahriye, "Anne saldırı altında olduğu için hiçbir şey yapamıyor. Yanında hiçbir ilaç yok sadece kayınvalidesinin ilacı bulunuyor. Kadın, 'sadece ilaçtır iyi gelir inancıyla bebeğime verdim. Bebeğim zehirlenip ölebilirdi fakat şans eseri bir şey olmadı' dedi. Kadınlar bu sürecin öncüsü, doktoru, hemşiresi, öğretmeni, psikologu her şeyi olmuş. Kadınların karşısında büyük bir savaş var ve bu savaşın tüm yükünü ve tüm zorluğunu sırtlanıyor" dedi.

Yasağın sadece sözde kalktığını ve fiili bir yasağın uygulandığını kaydeden Fahriye, sokaklardan daima zırhlı araçların gezdiğini belirtti. Fahriye, "Çocuklar sokaklarda oyun oynayamıyor, evin içinden çıkmıyor. Uyurken annenin yakasını sıkı sıkı tutuyor. Okullar açılmış sözüm ona ama okullar karargâh gibi kullanıldığı için çocuklar gitmiyor. İnsanların ortak yaşam alanları ortadan kaldırılmış. Sağlam ev ya da oda varsa tüm hayat oraya sıkıştırılmış. İnsanlar her şeye rağmen orada yaşamaya devam edeceklerini ve eski yaşamlarına geri döneceklerini söyledi" diye kaydetti.

'Büyük bir yaşam mücadelesi verilmiş'

Cizre'de yapılan çalışmanın hem sosyolog hem de psikologlardan oluştuğunu söyleyen Sosyolog Halide Türkoğlu, "Cizre'de yapılan katliamlar ve sıkıyönetimlerde kadınların hayatını nasıl devam ettirdiğini ve gündelik hayat içerisinde ki yaşam deneyimlerini üzerinde çalışmamız oldu. Kadınların mahallelerinde ayrılma sürecinden ve kendi mahallelerine geçiş sürecinde ciddi sorunlar ile karşı karşıya kaldığını öğrendik. Öncelikle kendi yaşam alanlarını terk etmek istemedikleri için büyük bir yaşam mücadelesi verilmiş. Bu yaşam mücadelesinde elektrik ve su sıkıntısı ile beraber can güvenlikleri nedeniyle diğer mahallelere göç etmek zorunda kalınmış. Kadınlar elektrik, su ve gıda olmamasına rağmen gıdaya ulaşma konusunda büyük direniş sergilemişler. Yeri geldiğinde kendi imkânları ile diğer aileler ile birlikte komün şeklinde bir şeyler bulmaya çalışmış" dedi.

'Evlerin tahribatıyla göç politikaları uygulanmış'

Evler boşaltıldığı andan itibaren PÖH ve JÖH denilen devletin askeri ve silahlı kuvvetlerinin evlere yerleşmeye başladığını kaydeden Halide, "Bir yandan evleri topla tankla yıkarken, diğer yandan evlere zarar verilmiş. Duvarlara yazılan yazılar, eşyaların tahrip edilmesi ile evler bir daha kullanılamaz hale getirilmek istenmiş. Amaç halk geri döndüğünde evlerini bir daha kullanamaz halde görmesi. Bu da bir göç politikası uygulandığını göstermektedir" diye konuştu.

IŞİD mantığıyla kadın ve çocuklara işkence yapılmış'

Kadınların bir saldırı altında ki bir mahalleden başka mahalleye gitmek isterken fiziki ve psikolojik şiddete maruz kaldığını belirten Halide, "Özellikle hamile kadınların başka mahallelere geçme esnasında saatlerce ayakta bekletme, kimliklerini ellerine verip saatlerce ellerini havada tutması gibi muameleler yapılmış. Ambulans gelmesine rağmen ambulansın girişine izin verilmemesi ve bundan dolayı da halk Şırnak şehir merkezine hastaneye gitmek zorunda kalmış. Düşük tehlikesi yaşayan kadınlar, kalp krizi vakaları ve yine hamile bir kadının kalp krizi geçirerek hayatını ve çocuğunu kaybetmesi gibi olaylar yaşanmış. IŞİD mantığı ile kadın ve çocuklara işkence yapılmış" diye ifade etti.

'300'ün üzerinde insan katledildi'

Halkın zorla evlerinden çıkarıldığını söyleyen Halide, çıkmadıkları zaman da polislerin, 'evlerden çıkın ya da hepinizi tararız' diyerek küfür ve hakaret anonsları yapıldığını belirtti. Halide, "Bir halkın direniş boyutunu kadın üzerinden kırma noktasında eylem ve pratikleri söz konusu olmuş. Halkın evlerinde ki yatak, battaniye ve diğer ev eşyalarına insan pislikleri bulaştırılmış. İnsanlara psikoloji üzerinden saldırılmış. Cizre'de neredeyse binlerin üzerinde ev kullanılmayacak halde. 3 vahşet bodrumundan bahsediyoruz. 300'ün üzerinde insan katledildi ve çoğunun kimliği bile tespit edilememiş. Cudi Mahallesi'nde yıkılan binalar toplu konut olacak, fakat insanlar o konutlarda yaşamak istemiyor. Kendi toprağında kendi evlerinde yaşamlarını sürdürmek istiyor. Kadınlarla konuştuğumuz esna da bize, 'bir daha yasak olursa evimizi ne olursa olsun terk etmeyeceğiz. Evimizi kimselere bırakmayacağız gerekirse ölürüz' denildi. Cizre de bir vahşet yaşandı ve bu vahşetle beraber devletin yapmaya çalıştığı şey, Kürtler direniş gösterirse biz de her şekilde her şeyine saldırarak yok edeceğiz. Devlet güçleri burada JÖH-PÖH pozisyonuyla var ama batı da bir eş bir baba pozisyonunu taşıyor. Öldükleri zaman da altı aylık bebeği, nişanlısı vardı deniliyordu" diyerek yaşanan süreci anlattı.

(dk)