Beritan Canözer: Cezaevlerinde baskı gün geçtikçe artıyordu

09:44

Şehriban Aslan / JINHA

AMED - Haber takip ederken gözaltına alınıp tutuklanan JINHA muhabiri Beritan Canözer, Diyarbakır E Tipi ve Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi'nde tutsaklara yönelik baskıları ve sürgün esnasında yaşadıklarını anlattı. 101 gün cezaevinde kalan Beritan, baskıların açlık grevleriyle birlikte arttığını söyledi.

JINHA'nın "Heyecanlı" muhabiri olarak tanınan Beritan Canözer, 16 Aralık'ta Sur'daki sokağa çıkma yasağının protesto edildiği yürüyüşte haber takibi esnasında gözaltına alındı. 19 Aralık'ta tutuklanan Beritan, cezaevine götürüldüğü ilk gece koğuşlarına götürülmeyerek, hücrede tutulduklarını belirtti. Cezaevi yönetiminin kendilerine, "yaptıklarımıza ayak uydurmak zorundasınız yoksa olacaklardan biz sorumlu değiliz" dediklerini söyleyen Beritan, baskıların gün geçtikçe daha da arttığını ifade etti.

'Hortumlarla tutsaklara saldırıldı'

Cezaevlerinde siyasi tutsaklar üzerinde büyük bir baskı olduğunu ve bu baskıların gün geçtikçe arttığını belirten Beritan, "Cezaevindeki baskılar kendini farklı boyutlarda gün yüzüne çıkarıyor. Örneğin tutsağın attığı bir slogana görüş yasağı verilerek bir ay boyunca ailesiyle görüştürülmüyor. Kapı vurma eylemi yapıldığı an birçok ceza veriliyor. Bakırköy'de olduğumuz süre içerisinde cezaevinde Newroz kutlaması gerçekleşti. Bu kutlamaya ilk olarak görüş cezası ardından etkinliklerden alıkoyma cezası verildi" dedi. Bakırköy Cezaevi'nde tutsakların darp edildiğini söyleyen Beritan, "Newroz kutlaması yapılırken ateş yakıldığı için yan koğuşa saldırı gerçekleşti. Cezaevi yönetimi bir gardiyan ordusu ile kapıya dayandı. Koğuşun kapısı açılır açılmaz itfaiye geldi ve hortumlar ile önce tutsaklara saldırıldı, grevde olan tutsakları darp edip ateşi söndürdüler. Bu da cezaevleri yönetiminin tutsakların hayatını ne kadar zorlaştırmak istediğini gösteriyor" ifadelerini kullandı.

'Talepler haftalarca erteleniyordu'

Cezaevinde ki en büyük sorunlardan birinin de cezaevi yönetimi ile bağlantı kuramamak olduğunu vurgulayan Beritan, tutsakların dilekçelerine yanıt verilmediğini, haftalarca bekletildiğini, sorun çözülmesi gerekirken bu şekilde daha da büyütüldüğünü dile getirdi. Gardiyanların da tutsaklara karşı yaklaşımının keyfi olduğunu belirten Beritan, "Sorun sadece bunlar değildi, anneler vardı, yaşlılar vardı buna rağmen hiçbir çözüm geliştirilmiyordu. Tam tersine daha katı ve ağır yaklaşımlar söz konusu oluyordu. Yönetim tutsağın ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüydü ama bunu yapmadıkları gibi kişinin dışarıdan da bir şey temin edilmesine izin verilmiyordu" şeklinde belirtti.

'6 aya kadar tutsaklar görüşe çıkamadı'

6 Mart tarihinde Diyarbakır D Tipi Cezaevinde firar eden 6 kişinin ardından baskıların daha da arttığını vurgulayan Beritan, "Firarın ardından ciddi bir saldırı ve yoğunlaşma oldu. Sabah saatlerinden başlayıp gece 02.00' ye kadar da sayım yapılıyordu. En son cezaevi müdürü gece saat 00.00' da koğuştan iki kişiyi çağırdı, 'koğuşu aramaya geleceğiz ve ses etmeyeceksiniz. Tek tek kimliklerinize bakacağız, siz de tek sıra halinde kendinizi tanıtacaksınız' dedi. Bu dayatmaya tepki gösterdik ve kabul etmedik. Kabul etmediğimiz için de hemen diğer gün görüş cezası ve etkinliklere gitmeme cezası geldi. Üst üste ceza gelince neredeyse 6 aya kadar tutsaklar görüşe çıkamadı" dedi.

'Açlık grevi esnasında sürgün edildik'

Aslanda firarın bahana edildiğini açlık grevi eylemi nedeniyle baskıların arttığını ifade eden Beritan, "Açlık grevi esnasında sürgün edildik. Sürgün günü ise sabah 07.00 gibi birden içeri girip isimlerimiz sayıldı ve sürgün edildiğimizi söylediler. 5'er gruplar halinde Sincan, Şakran, Bakırköy ve Gebze'ye sürgün edildik. Sürgünler arasında yaralılar, anneler ve yaşlılar vardı. Bunların hiçbiri dikkate alınmadı. Hepimiz ring ile sürgün edildik. Benim bulunduğum ringde on kişiydik, aynı yerde bekletildik ve ellerimiz kelepçelenmişti. 24 saat boyunca yolculuk yaptık ve bu kelepçeler hiçbir şekilde açılmadı. Sadece iki defa mola verildi o mola esnasında sadece 3 dakika kelepçeler çıkarıldı. Hava yok, su yok, yiyecek yoktu. Birkaç tutsağın bilekleri kelepçeden kanamaya başladı. Bir tutsağın kelepçesinin kilidi kırıldı. Kelepçeyi açmadılar ve tutsağın bileği morarınca kangren olmasından korktuk. Bilek morardı şişti ve kanı gittikçe siyah olmaya başladı. Hastaneye götürülsün, kelepçe açılsın diye komutanın çağrılmasını söylediğimizde askerler, 'komutan benim bir şey olmaz az kaldı cezaevine gidecek zaten. Susun konuşmayın' denildi. Olanları komutana söylediğimiz de, 'ben buradaydım duydum her şeyi' dedi. Bu da asker ve komutanların ne kadar keyfiyetçi yaklaşım içerisinde olduğunu gözler önüne serdi. Cezaevine gittikten 4 saat sonra tutsağın elindeki kelepçe itfaiye çağırılarak açıldı" şeklinde konuştu.

'Tutuklu bulunan 30 gazeteci arkadaşımız var'

Beritan son olarak Kürdistan'da gazetecilik yapan meslektaşları ile dayanışmaya gelen haber nöbeti ekibine teşekkür ederek, "Gazetecilerin oluşturduğu duyarlılık ve kamuoyu ile bugün buradayım. Ben ve diğer tutuklu olan gazeteciler için büyük çaba sarf edildi. Ben çıktım ama cezaevlerinde tutuklu bulunan 30 gazeteci arkadaşımız var. Onlar için de gereken duyarlılığın gösterilmesi gerekir. Onlar sadece görevlerini yaptıkları ve doğruları söyledikleri için tutuklandılar. Gazetecilik yapmak suç değildir, olamaz da. Tutuklu bulunan diğer gazeteciler için de elimizden gelen her şeyi yapacağız" dedi.

(gc)