Sevgi, sabır ve mucizenin buluştuğu yer: Down Kafe

09:01

JINHA

İSTANBUL- Down sendromu, mental gelişim bozukluğu ve otizmli gençlere çalışma imkânı sunarak, özgüven kazanmalarını ve kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlayan Şişli Down Kafe, kolektif üretim, sevgi, sabır ve güzel yemeklerin buluştuğu bir mekân.

Çela Algazi ve kızı Reyzi Algazi mental gelişim bozukluğu, engellilik durumu olan bireylerin toplumdan soyutlanmasına inat kendi yaşam alanlarını yaratarak bir mücadele örneği sergiliyorlar. Down Kafe'de çalışan ve mental gelişim bozukluğuna sahip olan Reyzi'nin yaşamı; doğru ve sürekli eğitim sayesinde belirli engellerin büyük oranda ortadan kalktığını gösteren bir örnek. Down Kafe, İstanbul Zihinsel Engelliler için Eğitim ve Dayanışma Vakfı (İZEV) Genel Sekreteri Saruhan Singen tarafından 2011 yılında hayata geçirilen bir proje. Projede yer alan gönüllü anneler tarafından kurulan Alternatif Yaşamı Destekleme Derneği (AYDER) Yöneticisi Çela'nın sorumluluğu ise toplumun kadına biçtiği annelik rolünden bile daha zor. Kızı Reyzi ile birlikte kafede çalışan Çela, "Anneler çocukları ile birlikte burada çalışıyor. Kafenin, down sendromlu, mental ve otistik olmak üzere toplam 28 çalışanı var. Gün içinde 2 ya da 3 gönüllü anne bulunuyor. Gönüllü hocalar gelip ritim dersi, perküsyon, resim dersleri veriyorlar. Gençlere ay sonunda maaş veriliyor" dedi.

'Biz değiştik şimdi çevreye duyarlılık kazandırmak istiyoruz'

Kuşkusuz çevresel faktörlerin, engelli bireyler için kolaylaştırıcı olmamasından dolayı aileler de endişeli. Bu endişelerin kalktığı sayılı mekânlardan birisi Down Kafe. Çocukları ile birlikte burada çalışan annelerin kafeyi "Korumalı iş yeri" olarak tarif ettiğini söyleyen Çela,"Burada çalışan herkes her işi yapıyor. Anneler her türlü emeği sarf ediyor. Çünkü burası bizim ve çocuklarımızın. Kafe uzun soluklu olmalı ki çocuklarımız bu işle ayakta kalabilsinler. Aynı zamanda burada çalıştıkları için çocuklarımız öz güven kazandı. Daha da özgürleştiler. Kafeye gelen üniversite öğrencileriyle iletişim halindeler. Bu onları çok memnun ediyor. Biz çocuklarımızla değiştik, şimdi ise çevreye duyarlılık kazandırmak istiyoruz" şeklinde aktarıyor.

Çocukların güzel dünyası

Kapıdan girildiği anda buradaki enerji ve mutluluğun çok farklı olduğunu dile getiren Çela duygularını, "Çocuklarımız sevgi dolu. Nefret, kin, menfaat yok sadece sevgi var. Kızımla gurur duyuyorum" sözleriyle ifade ediyor. Kızının rahatsızlığını anlatan Çela, milyonda bir rastlanan bir gen hastalığı olduğunu söylüyor. Kızının hayata tutunmasının zor olduğunu kaydeden Çela, "Geç yürüdü, geç konuştu. Doktorlar bile inanamıyordu Reyzi'nin yaşayacağına. Kızıma dört elle sarılıp, tırnaklarımla kazıyarak bugünlere getirdim. Uzun ve zor bir süreçti. Hala devam ediyor" şeklinde dile getiriyor.

'Sevgi, sabır ve eğitim'

"Karşılıksız sevmeyi, sabrı, yaşama sevgisini ve tutunmayı öğrendik" diyen Çela, yaşayamaz dedikleri kızı Reyzi'nin bugünlere gelmesini ise üç sihirli kelimeyle açıklıyor: "Sevgi, sabır ve eğitim." Önceleri eğitim kurumlarının sınırlı oluşuna, devlet desteğinin olmayışına ve bu nedenle o dönemlerde eğitimin zor olduğuna değinen Çela, "Reyzi şimdi birçok şeyi kendisi yapıyor üst bakımını, temizliğini, yemeğini. En önemlisi de kendisini çok seviyor. Güçlü olmayı öğrendi" diyor.

'Mucizeler Kafesi'

Kafe de birçok kez mucize yaşadığını verdiği örneklerle anlatan Çela, "Mutfakta bulaşık yıkıyordum. Buraya bir arıtma gelse ne güzel olur. En azından su almayız diyordum. Bir anne geldi oğluyla, 'Ben arıtma cihazı pazarlıyorum bir tanesini size hediye etmek istiyorum' dedi. Yine bir gün kapımız bozuldu. Tamir etmeye çalışıyoruz. Bir baktık tesisatçı geldi. Yanlış adrese gelmişti ve tamir etti. Bir ressam resimlerini bağışladı. Resimleri satıp çocuklara maaş veriyoruz. Ya da paramız olmuyor mutlaka bir yerden bağış geliyor" şeklinde açıklıyor. Çela, bu mucizelerin oradaki çocukların saf, temiz ve iyi yürekli olması nedeniyle gerçekleştiğine inanıyor.

Kafe için, "Burası güzel bir dünya, bu pencereden bakmak isteyenler gelsinler" diyen Çela, yazın kendileri için çok zor geçtiğini ve bu yüzden daha çok bağışa ve sponsora ihtiyacı olduklarını kaydediyor. Çela, çalışanların bir kısmının sigortalı olduğunu, diğer gençleri de sigortalı yapmak istediklerini ancak yapamadıklarını belirtiyor.

'Burası dolsun taşsın diyorum'

Sorduğumuz soruları çok rahat ve kendinden emin cevaplayan Reyzi Algazi ise, çalıştığı bu kafeyi ve arkadaşlarını çok sevdiğini söyleyerek, günlük yaşamından küçük bir kesiti şu şekilde paylaşıyor: "Burada cuma günleri çalışıyorum. Sabah 9 da işe başlayıp, akşam 4-5 gibi işten çıkıyorum. Gün içindeki işlerimiz; masa dizimi, çatalların yerleştirilmesi, peçetelerin düzeltilmesi, tuzluk ve biberliklerin kontrol edilmesi, temizlik. 12 de yemek servisi başlıyor. Misafirlerimiz geliyor, öğrenciler, gönüllüler. Öyle geçiyor zaman. Pazartesi günleri annemle derse gidiyorum. Evde olduğumda da televizyon izliyorum, resim yapıyorum, oyunlar oynuyorum, bilgisayar kullanmayı öğreniyorum. Yazı yazıyorum."

Kazandığı parayı bilgisayar almak için biriktirdiğini söyleyen Reyzi, yaz aylarında çok insanın gelmemesine üzüldüğünü belirtiyor. Reyzi'ye "En çok ne istiyorsun?" diye sorduğumuzda "Burası dolsun taşsın diyorum" cevabını veriyor.

(ce/ck/mg)