'Torba yasa yıkım ve gasp yasasıdır'

15:15

JINHA

ANKARA - Meclis gündemine gelen 273 sayılı torba yasaya ilişkin açıklama yapan HDP Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'a ilişkin değişiklikle halkın mülküne el koymanın yasal zemininin hazırlandığını, dava açmanın bile sınırlandırıldığını kaydetti.

HDP Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, Meclis gündemine gelen 273 sayılı torba yasaya ilişkin açıklama yaptı. Torba yasanın tam anlamıyla hak gaspı ve yıkım yasası olduğu belirtilen açıklamada, yasa tasarısının en önemli değişiklik maddelerinin 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'a ilişkin olduğu kaydedildi.

Afet Yasası'nın pek çok kurum tarafından yurttaş değil, rant merkezli olarak tanımlandığı belirtilen açıklamada, "Tasarı ile 'kamu düzeninin ve güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu, planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan ya da altyapısı hasarlı olan alanlar ve sonradan yapı ve iskan ruhsatı almış alanların, Bakanlar Kurulu tarafından riskli alan olarak ilan edileceği' düzenlenmiştir. Bu alanlara ilişkin dava açma süresi riskli alan ilanı kararının yayınlanmasıyla birlikte başlayacak, uygulama işlemine dava açılamayacak ve yürütmeyi durdurma talep edilemeyecektir" denildi.

'Yurttaşın temel hakları yok sayılıyor'

Tasarıda geçen 'riskli alan' tanımının oldukça muğlak, bilimsel olmayan ve politik açıdan yanlı bir tanım olduğu vurgulanan açıklamada, böylesi bir riskli alan tanımının, isteyenin istediği mülke el koyması ve istediği alanı keyfince dönüştürmesi anlamı taşıdığı kaydedildi. "Yurttaşın hukuki güvenliğinin kalmadığı, mülkiyet açısından dahi ne olacağı kestirilemeyen, sürekli kendi politik aidiyet mensuplarına imkan aktarmak amaçlı yapılan politikalar 'kamusal' politikalar değildir" denilen açıklamada, tasarının yurttaşın temel haklarını yok saymak üzerine kurulduğu belirtildi.

'Hedef yalnızca Kürdistan değil'

Burada hedefin yalnızca Kürt halkının yaşadığı bölgeler değil, bütün yoksul mahalleler, demografik ve yapısal açıdan uygun görülmeyen yerleşimler ve yahut yıkılması rant getirecek her alanın bu sisteme dahil olduğu belirtilen açıklamada şunlar kaydedildi:

"Tasarı, Afet Yasası kapsamında Anayasa Mahkemesince iptal edilen düzenlemeleri yeniden ve benzer şekli ile Meclis'e getirmiştir. Anayasa Mahkemesi 2012/87 esas, 2014/41 karar sayılı 27.02.2014 tarihli kararı ile yasa kapsamında açılan davalarda yürütmeyi durdurma kararı verilememesi başta olmak üzere pek çok hükmü iptal etmiştir. Ancak Hükümet bu maddeleri özellikle Sur ve Silopi gibi Saray'ın savaş politikalarıyla yıkılan ve sonrasında riskli alan ilan edilen yerlerde, riskli yapı olmasa bile, hiçbir yurttaşın kendi mülkiyetine dair bir tasarrufta bulunamayacağını düzenlemek için yeniden getirmiştir. Bu da, 25 Mart'ta Resmi Gazete'de yayınlanan 'Acele Kamulaştırma' yoluyla, Sur'un tamamına, Silopi'nin büyük çoğunluğuna el koyma kararında, riskli alan ilan edilen bu bölgelerde, yurttaşın kendi mülkiyetine dair tek bir çivi çakmasını engellemeye dönük kararın yasal boşluğunu gidermeye dönük olarak hazırlanmıştır. Riskli alan içerisinde olmayan riskli yapının da aynı işleme tabi tutulması, aslında yasa koyucunun niyetini açıkça ortaya sermektedir. Buradaki mesele kamusal sorumlulukları yerine getirmek değil, halkın yıllarca kendi emeğiyle yarattığı kültürel yapıya el koymaktır. Sur ve Silopi için alınan "kamulaştırma" kararı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın hiçbir şekilde halk ile yerel yönetimler ile uzlaşmaya, diğer yerel aktörler ile müzakere etmeye ve imar faaliyetlerini tartışmaya gerek duymadan hızla "tek başına" bir tasarrufta bulunmasına imkân vermektedir. Böylece AKP gereksiz bir prosedür olarak gördüğü bütün işleyişi devre dışı bırakabilecektir. Acele kamulaştırma yolunun bir bütün olarak riskli alan ilan edilen yerlerde uygulamaya sokulması bunun göstergesidir."

Yurttaşın mülküne el koymak için dava açma hakkının bile bu tasarıyla sınırlandırıldığı vurgulanan açıklamada, "Merkezi otoritenin kamu yararı gözetilmeksizin kendi çıkarı için yaptığı 'toplum mühendisliği' daha önce de halkımızın karşılaştığı ve reddettiği bir durumdur. Bir kentin dokusu ile oynamak gelecek kuşaklar açısından da tehlike oluşturmaktadır. Kentler inşaat şantiyesi değil, yaşam alanıdır. Canlıdır, kültürel dokusunun korunması, yereldeki insanların yaşayabileceği şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Bunu da en iyi o bölgenin insanları bilmektedir. Bütün süreçlerde yereldeki halkın ihtiyaç, istek ve kararlaştırmaları belirleyici olmalıdır. Tasarı bu haliyle kabul edilemez durumdadır" diye kaydedildi.

(gc)