'Yurttaşı olduğumuz devlete çağrı yaptık, suçlandık'
12:19
Duygu Erol/JINHA
ANKARA - Akademisyenlerin tutuklanması ve ardından üniversitelere yönelik artan baskıları değerlendiren Prof. Dr. Funda Başaran Özdemir, barış çağrısına bu denli baskıyı akademinin toplum nezdindeki yeri olarak belirtti. Funda, üniversite kampüslerinden yükselen sese yönelik tepkinin ise barış ve demokrasi umuduna yönelik olduğu yönünde konuştu.
Kürdistan’da başlatılan savaş politikalarının ardından “ Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan akademisyenler Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ve AKP Hükümeti tarafından açık bir hedef haline getirildi. Barış istedikleri için bildiriye imza attıktan sonra hedef haline getirilen Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya, Doç. Dr. Kıvanç Ersoy ile Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı’nın tutuklanmasına ilişkin konuşan Prof. Dr. Funda Başaran Özdemir, “Bir taraftan Türkiye'de üniversitenin geleceğine dair bir umudu besliyor, bu kadar uğraşılmış bir üniversite sisteminde hala 2 bin 200 kişi çıkıp her şeye rağmen, bütün şiddet aygıtlarının kendilerine yönelmiş olmasına rağmen barış isteyebiliyor. Diğer taraftan bu Türkiye'de hala barış ve demokrasi umudu olduğunu gösteriyor” diye konuştu.
'Tepkiyi toplumdaki yeriyle ele almak gerekiyor'
Türkiye'de topyekun bir savaş olduğunu ve bu savaşın bütün cephelerde sürdüğünü belirten Funda, aslında savaş söyleminin de çok doğru olmadığını ve bir saldırı mekanizmasının devrede olduğunu dile getirdi. "Çok değişik kesimlerden, çok değişik çarpıcı barış çağrıları geliyor. Aslında bütün barış çağrıları benzer bir tepkiyle karşılanıyor. Bu tepki farklıymış gibi görünse de duymamazlıktan gelme, ama duymamazlıktan gelirken de bir cezalandırmayı içeriyor. Ya da akademisyenlerde olduğu gibi çok net bir cezalandırma içeriyor" diyen Funda, bu denli bir cezalandırmanın toplumun kendi nezdinde akademiyi koyduğu, düşündüğü yerle bağdaştırmak gerektiğine dikkat çekti.
'Üniversiteler bu toplumda kurucu bir unsur'
"Türkiye'de üniversite hiçbir zaman özgür olmadı. Neredeyse üniversitenin tarihinin başlangıcından itibaren bu ülkede üniversiteler tasfiyelerle karşılaştı, 1402'likler vakası var. Üniversiteler bu toplumda hep bir taraftan çok kurucu bir unsur, modernizmin bir kurucusu olurken diğer taraftan da sürekli bir takım baskılarla karşılaştı. Bu baskılar özellikle neoliberal dönemde çok daha farklılaştı. Bir üniversiteyi terbiye etme, üniversiteyi kapatılma ortamına dönüştürme, üniversite de sadece sistemle uyumlu olanların sesinin dışarıya duyurulması biçimini aldı" diye konuşan Funda, toplumsal konumu dışında akademisyenlerin barış çağrısının bu kadar büyük bir şiddetle karşılanmasının çok daha büyük bir nedeni olduğuna vurgu yaptı.
'Çağrı, hala barış umudu olduğunu gösteriyor'
Funda, "Eğer böyle bir ülkede bu şartlar yaşanırken topyekun bir savaş sürdürülürken; Cizre, Sur, Nusaybin, Yüksekova'da ve HES'ler nedeniyle Artvin'de, Cerattepe'de, üniversite kampüslerinde, mahallerde, her yerde bu kadar büyük bir saldırı sürerken; aslında belki de süreç içerisinde 'terbiye ettikleri' üniversiteden böyle bir ses çıkması iki tane büyük umudu besleyen bir şey. Bir taraftan; Türkiye'de üniversitenin geleceğine dair bir umudu besliyor, bu kadar uğraşılmış bir üniversite sisteminde hala 2 bin 200 kişi çıkıp bütün şiddet aygıtlarının kendilerine yönelmiş olmasına rağmen barış isteyebiliyor. Diğer taraftan bu Türkiye'de hala barış ve demokrasi umudu olduğunu gösteriyor" diye konuştu. Tam da bu noktadan bakıp barış çağrısına sahip çıkılması, barış talebinin büyütülmesi, çağrının daha da genişletilmesi gerektiğini söyleyen Funda, üniversitenin bütün yalıtılmışlığından kurtularak barış isteyen diğer bütün kesimlerle ortaklaşması gerektiğinin altını çizdi.
'90'lı yıllarda PKK' ye çağrıda bulunsaydık da suçlanırdık'
Akademisyenlerin barış çağrısının tek taraflı devlete yönelik olarak yapıldığına dair konuşan Funda, bu çağrının kime yapıldığından bağımsız olarak üniversiteden böyle bir sesin yükselmesinin daha önemli olduğuna vurgu yaptı. Barış çağrısının burada kime yapıldığının bir önem atfetmediğini belirten Funda, "Biz 90'lı yıllarda, o zamanda bir savaş sürüyordu, savaşın diğer tarafına; PKK' ye herhangi bir çağrıda bulunsak yine aynı gerekçelerle muhtemelen suçlanırdık. Neden? Onları var kabul ettiğimiz için. Çünkü o zamanlar 'sözde' diye tanımlanıyordu. Onları var kabul ettiğimiz için aynı suçlamalarla karşı karşıya kalırdık. Bugün ise gelinen noktada onlara hiçbir çağrıda bulunmadığımız için suçlanıyoruz" ifadelerinde bulundu. Bir devletin var olduğuna ve bu devletin bir savaş sürdürdüğüne dikkat çeken Funda, yurttaşı olunan devlete bir çağrı yapması gerektiğini belirtti.
'Meral Camcı'nın tutuklanması akıl tutulması'
Yurt dışından hakkında gözaltı kararı olmasına rağmen dönen ve "yurt dışına kaçma ihtimali var" gerekçesi ile Meral Camcı'nın tutuklanmasını "akıl tutulması" olarak nitelendiren Funda, "Meral'in dönüşü, zaten her şeyi bile bile bir dönüştü. Bütün bir süreç başladığında 4 arkadaşımızın tutuklanma istemi ile evlerine kolluk güçleri gönderildiğinde yurt dışındaydı. Ve yurtdışında kalma koşulları da vardı Meral'in. Kalabilirdi, ortalığın biraz durulmasını bekleyebilirdi ya da bir daha hiç dönmeyebilirdi. Meral bütün bunları tercih etmedi. Temelinde dayanışma, buradaki arkadaşlarını yalnız bırakmama gibi nedenler olsa da bunu ortaya koymak istedi" şeklinde konuştu.
'İmza çekmek umudu keser'
Funda, bu süreçle beraber hukukun işlediğini söylemenin olasılık dahilinde bir durum olmadığına ve suçlanan, tutuklanan akademisyenler hakkında doğrultulan suçlamaların adaletin işleyişine uygun olmadığını gösterdiğine vurgu yaptı. Birçok yerde imzacı akademisyenlerin imzalarını geri çekmeleri noktasında çok yoğun baskılara maruz kaldıklarını, ancak böylesi bir baskının yüksek oranda karşılık bulmadığını belirten Funda, "Akademisyenlerin imzalarını geri çekmelerinin umudu kıracak ve bu ülkede hem üniversiteden hem de barış ve demokrasiden umudun kesilmesine neden olacak bir durum olacaktır" dedi.
'2 bin 200 kişiye ders verilmek istendi'
Funda, "Şu anda içeride tutuklu bulunan 4 arkadaşımız, bunlar da özellikle kadın olan ikisi, Meral'in tutuklanma biçimi, Esra'nın orada tutulma biçimi, tecrit koşulları, hücre koşulları diğer tüm imzacı akademisyenlerin başlarının üzerinde sallanan bir demokrasi kılıcı" dedi. Bu şekilde 2 bin 200 kişiye bir ders verilmek istendiğini, akademisyenlerin geri adım atmasını istediklerini belirten Funda, bu geri adımı örgütlemek için ise sesi kamuoyuna daha çok duyulan akademisyenlere daha ağır şekilde davranıldığını ifade etti. Bu tutuklamaların adalet ve hukukla bir ilgisi olmadığına değinen Funda, umudu kırmaya yönelik bir davranış olduğuna vurgu yaptı.
(sy)