Hala yüzleşme ve barış umudu taşıyabilir miyiz?

09:06

JINHA

AMED - Kürdistan'da çocuklar, kadınlar katledilerken, evler yakılıp halk bir vahşetle yüz yüze bırakılırken, bir toplumsal yüzleşme ve barış sağlanabilir mi sorusunu yanıtlayan sosyolog Nazan Üstündağ, öncelikle Türkiye'de gelenek haline dönüşen cezasızlığın son bulması gerektiğine dikkat çekerek, artık herkesin politik değil ontolojik bir mücadele yürüttüğünü, kadınların, aydınların, yazarların herkesin bir varoluluş mücadelesi verdiğini söyledi.

Kürdistan'da 'sokağa çıkma yasağı' adı altında yürütülen soykırım operasyonları aylardır devam ederken, bu süre içinde yüzlerce sivil insan bodrumlarda katledildi. Miray bebek, Cemile ve onlarca çocuk kurşunlar ve bombalarla yaşamını yitirdi. Özellikle kadınlara karşı vahşi uygulamalar ortaya çıkarken, katledilen kadınların çıplak fotoğrafları sosyal medyada yayınlanıyor. Cizre, Sur, Nusaybin, Silopi, Yüksekova'da duvarlara yazılanlar, yatak odalarında askerlerin çektiği fotoğraflar Kürdistan'da devlet güçleri eliyle yürütülen savaşın eril zihniyetin doğaya, kadına, insanlığa dair her şeye karşı bir vahşet politikası olduğunu gözler önüne serdi. Tüm bu yaşananlardan sonra yeniden bir 'yüzleşme ve barış umudu taşınabilir mi' sorusunu Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nazan Üstündağ'a sorduk.

'Barış var olma çabası haline geldi'

Duygusal olarak bundan sonra barış hayal etmenin zor olduğunu çünkü yaşananların halklara bir tek doğrudan öldürmek şeklinde bir şiddet ve vahşet olmadığını belirten Nazan, "Kürt halkının kendi toprağıyla, ailesiyle, bedeniyle, kutsalıyla bütün ilişkileri zehirlendi ve zedelendi. Bundan sonra nasıl aynı devlet yapısı içinde yaşam sürdürülebilir bunu hayal etmek çok zor" dedi. Ama barışın savaştan sonra geldiğini ve bu insanları bu hayali her şeye rağmen tutmaya çalıştığını vurgulayan Nazan, Türkiye'de "barış" demenin artık bir var olma çabası haline geldiğinin altını çizdi. "Barış" diyenin kriminalize edildiği ve hedef alındığı bir süreçten geçilirken, herkesin bunu dillendirmeye daha fazla gayret göstermesi gerektiğini vurgulayan Nazan, onurlu ve ahlaki bir duruşun yeniden kurulması için bunun şart olduğunu söyledi.

'Cezasızlık devam ederse barış gerçekleşmez'

Türkiye'de zaten yüzleşme olmadığı ve cezasızlık geleneği olduğu için bugün hala vahşetlerin yaşandığını ifade eden Nazan, "Türkiye Cumhuriyeti'nde hiçbir zaman yüzleşme olmadı. Türkiye'de cezasızlık geleneği var ve hiçbir şekilde devlet güçleri yaptıkları suçlardan dolayı cezalandırılmıyor. Bu olmadığı sürece barışın tesisi, devam edilebilir olmayacağını görmüş olduk. Bu cezasızlığın öncelikle ortadan kalkmış olması gerekiyor. Bunun içinde güçlü olmanız gerekiyor. Güçlü bir şekilde mücadelenin yükseltilmesi gerekiyor ki düşünceleriniz kabul görsün toplumda. Barış için olabilecek tek şey mücadele. Bedeli ne olursa olsun özgürlük mücadelesine devam etmek gerektiğini düşünüyorum. Özgürlük mücadelesinin sonunda gelecek barış tatmin edecek bir barış olur" dedi.

Türkiye'de akademisyenler olarak yaşadıkları sıkıştırma ve baskıyla Kürdistan'dan koptuklarını, eskisi kadar Kürdistan'a gelemediklerini, sürekli, mahkeme, polis ve üniversite baskısıyla karşı karşıya kaldıklarını belirten Nazan, Türkiye'de yaşayanların da barış talebini gözlemlediklerini aktardı. Ancak yoğun bir şekilde ırkçılık pompalandığını, çok büyük ve ciddi baskılar olduğunu vurgulayan Nazan, şöyle devam etti: "Mücadele çok güçlü olmadığında baskının dozu daha fazla oluyor. Ama bu süreçte Türkiye'nin dört bir yanından insanın barış mücadelesi verdiğine tanık oldum. Kıvanç Ersoy savunmasında 'Biziz Türkiye' demişti. Türkiye PÖH, JÖH değildir ve biz mücadele etmeye devam ediyoruz."

'Kadına karşı bir iç savaş var'

Kürdistan'da yürütülen savaşta kadınlara yönelik vahşi uygulamaları ve katliamları da değerlendiren Nazan, savaşın sadece Kürt halkına değil kadınlara da açıldığının altını çizerek, Türkiye'de kadınlara karşı bir iç savaş olduğunu söyledi. Her yıl Kürdistan'da ölümler kadar kadınların Türkiye'de cinayetlere kurban edildiğini söyleyen Nazan, "Türkiye'de kadına, işçiye karşı bir sivil savaş var. İşçilerle Kürtler arasında bir ittifak olmayabilir ama kadınlarla Kürtler arasında gittikçe büyüyen bir ittifak var ve Kürt kadınlarına yönelik devlet şiddetiyle Türk kadınlarına yönelik erkek şiddeti arasındaki ilişki gözlenebilir ve deneyimlenebilir. Biz Kürdistan'da arkadaşlarımızı kaybettik, Sêvê'yi kaybettik. Onların vahşet içinde kadınlıklarına karşı yapılan korkunç saldırıya tanıklık ettik. Bizim de kadınlıklarımız saldırı altında. O yüzden de burada kadına karşı yürütülen savaş konusunda BİKG mücadelesi her gün artarak büyüyor. Her yerde yerel girişimlerimiz var çünkü kadınlar her yerde bunun farkındalar" dedi.

'Bu politik değil ontolojik bir mücadele'

Kürdistan'da yaşanan vahşetle batıda insanların karşılaştıkları baskının aynı olmadığını ancak kadınlar açısından ortaklık olduğunu ifade eden Nazan, "Kadınlar da var olmalarının bedelini Türkiye'nin dört bir yanında öldürülerek ödüyorlar. Burada kadınları devlet öldürüyor, Türkiye'de kadınları erkek öldürüyor. İstanbul'da iki kadın infaz edildiğinde vajinasından kurşunlar çıktı. Birçok insanın bunların farkında olduğunu görüyoruz. İlk defa bu kadar kötü hikayeler duyuyoruz ama hiç umudumu kaybetmedim. Kadınların, akademisyenleri, gazetecilerin sağlıkçıların ve barış isteyenlerin mücadeleye devam edeceklerini biliyorum. Çünkü bizimki de varoluş savaşı. Bu politik değil ontolojik bir savaş çünkü bizim var olmamızı istemiyorlar. Ya yok olacağız ya da bu mücadeleyi kazanacağız" diye konuştu.

(ekip/gc)