Ayşe Bilgen: Nefret suçlarına karşı yeni bir nesil yetiştirilmeli
09:45
Filiz Zeyrek/JINHA
ADANA - Türkiye'de dinsel ve etnik kimliğin yanı sıra kadına ve çocuklara yönelik geliştirilen nefret suçlarının önlenmesi gerektiğini söyleyen İHAD Başkan Yardımcısı Ayşe Bilgen, "İnsan hakları perspektifi ile bir nesil yetiştirilmeli. Nefret söyleminin aslında bireylere ne kadar zarar verebileceğini göstermek gerekiyor. Sivil toplum örgütlerinin de, yargı mekanizmalarının da bu konuda işlemesi gerekiyor ki gelecek kuşaklar bunu uygulayabilsin" dedi.
Son bir yıl içerisinde yapılan araştırmalara göre, işlenen nefret suçları korkunç bir hal almaya başladı. İnsan Hakları Araştırma Derneği (İHAD) Başkan Yardımcısı Ayşe Bilgen, Türkiye'de nefret suçlarının yaygın bir şekilde din, dil, etnik ve kültürel boyutu ile çok yüksek bir oranda olduğunu söyledi. Dinsel ve etnik kökenli nefret suçlarının önlenmesi amacıyla kurulan İHAD'ın 2009 yılından bu yana yaptığı araştırmalar neticesinde nefret suçlarının Türkiye'de yaygın bir şekilde sürdüğünü söyleyen Ayşe, yaygın olması nedeniyle oluşan algı sonucunda insanların nefret suçuna maruz kaldığının farkında bile olmadığına dikkat çekti.
'Kutuplaşmış bir toplum haline geliyoruz'
Başta Kürtler olmak üzere farklı etnik kimliğe sahip her unsura yönelik linç girişiminin ve nefret suçlarının toplum içerisinde sürdüğünü ifade eden Ayşe şöyle devam etti: "Günümüzde özellikle Kürtlere yönelik yoğun bir saldırı var. Şu anda linç dönemini yaşayan ve daha sonra yok etme sonucuna gelmek isteyen nefret suçlarından bahsetmek gerekiyor. Yaşanan olaylara baktığımızda Türkiye'de nefret suçlarını takip etmekle çok zorlandığımız bir dönem yaşıyoruz. Bu şunu gösteriyor ki; kutuplaşmış bir toplum haline geldiğimiz anlamına geliyor. Özellikle siyasi aktörlerin tetiklediği bir sonuçtan bahsetmek gerekiyor. Her gün karşılaştığımız nefret suçları sadece bir etnik kimliğe değil, ülkede var olan tüm etnik kimliklere uygulanıyor."
'Kadına yönelik nefret suçları korkunç boyutta'
Nefret suçuna maruz kalan kadınların durumuna da değinen Ayşe, "Kadınlar kadın kimliğinden dolayı nefret saldırıları ile karşılaşabiliyorlar ve katlediliyorlar. Katledilen kadınlara baktığınızda sadece kadın olduğu için öldürüldüğünü göreceksiniz" dedi. Ayşe, kadınların tecavüz saldırısına bile uğradığında toplumda "Kadın suçludur" zihniyeti ile ön yargılı davranıldığına işaret ederek, "Kadına yönelik nefret suçları çok yaygın ve korkunç bir boyuttadır. Kadının tüm değerlerine karşı bir nefret ve linç girişimi var. Dolayısı ile kadına karşı nefret suçu işleniyor. Bunun sonucunda kadına yönelik şiddet artıyor" diye konuştu.
'Çocuklar nefret söylemlerinden uzak tutulmalı'
Nefret suçlarıyla mücadele etmek için öncelikle doğru bir eğitimin gerekliliğine dikkat çeken Ayşe, bunun için çocuklardan başlanması gerektiğinin altını çizdi. Ayşe, "Çocuklarımızı nefret söylemlerinden uzak tutmalı ya da nefretin boyutlarını onlara anlatmalıyız. İnsan hakları perspektifi ile bir nesil yetiştirilmeli. Nefret söyleminin aslında bireylere ne kadar zarar verebileceğini göstermek gerekiyor. Öte yanan bu nesli yetiştirecek olan yetişkinlerin iyi bir eğitim alması, sivil toplum örgütlerinin de yargı mekanizmalarının da bu konuda işlemesi gerekiyor ki gelecek kuşaklar bunu uygulayabilsin" dedi.
'Bütün kesimlerle yüzleşilmeli'
Etnik kimliklere yönelik nefret suçlarına karşı Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in katledilmesinden yola çıktıklarını söyleyen Ayşe, Hrant'ın nefret suçları kapsamında katledilmesinin önemli bir unsur olduğunu belirtti. Ayşe, bu nedenle Ermeni soykırımı ile mutlaka yüzleşilmesi gerektiğini kaydederek, "Sadece Ermenilerle değil de Türkiye'deki tüm azınlıklarla, hakları gasp edilen, hakaret edilen ve soykırımla karşı karşıya kalan bütün kesimlerle yüzleşilmesi gerekiyor" dedi.
'Doğruları yansıtmayan bir basınla karşı karşıyayız'
Ayşe, son olarak basına yönelik saldırılara ve "havuz" medyasının rolüne de değinerek, Türkiye'de basının özgür olmadığını belirtti. Ayşe, "havuz" medyasının kendini kurtarmak için hedef gösterme haberciliğine soyunduğuna işaret ederek, "Doğruları yansıtmayan ve güvenini kaybetmiş bir basınla karşı karşıyayız. Gücünü kaybetmiş bir medya kendini ayakta tutması için o da topluma nefreti provoke ediyor. Nefret dilini ön plana alarak hedef gösteriyor. Bu aslında medyanın kendi gücünün farkında olmadığını gösteriyor. Bu noktada medya tarafsızlığını kazandığında kendini takip eden bir toplum kazanır ve haberciliği gereği olan tarafsız haberleri toplumla paylaşır" şeklinde konuştu.
(dc/dk)