'Bir grup kadın'ın İdil mektubu
17:42
JINHA
ŞIRNEX - 44 günlük soykırım saldırıları ardından halk ile dayanışmak amacıyla İdil'e gelen ve aralarında sosyolog ve öğretmenlerin de bulunduğu "bir grup kadın", edindiği izlenim ve gözlemleri kaleme aldıkları mektupla kamuoyuyla paylaştı.
Şırnak'ın İdil ilçesinde 44 gün süren soykırım saldırıları ardından ilçeye gelen, içerisinde sosyolog ve öğretmenlerin de bulunduğu "bir grup kadın", edindiği izlenim ve gözlemlerini kaleme aldıkları mektupla kamuoyuyla paylaştı. Kadınlar mektuplarında saldırıların kadın ve çocuklar üzerindeki etkisine dikkat çekti. 10 kişilik kadın grup, İdil'e vardıklarında hiç tahmin etmedikleri bir manzara ile karşılaştıklarına yer verdikleri mektuplarında, "Buraya geldiğimiz andan beri tahribatın en yoğun olduğu iki mahallede çalışmalar yürütülüyor: Turgut Özal Mahallesi ve Yenimahalle. Çiller Caddesi, Celal Bayar Caddesi, Cemal Gürsel Caddesi, Kuva-i Milliye Caddesi, Kenan Evren Caddesi... Şiddet yeni değil buralarda, 90'larda köyleri boşaltılan ailelerin yerleştirildiği mahalleler bunlar, şimdi de yasağın en ağır şekilde yaşandığı yerler. Yasağın sonlanmasıyla evlerine dönen ailelerin ilk talebi yok edilen evlerin bahçelerinde çadır kurmaktır. Halkın çadır talebi kaymakamlığın 'görüntü kirliliği' gerekçesiyle kesin olarak reddedilmiş. İnsan bu durumda sormadan edemiyor kaymakam kime görüntü veriyor" dedi.
Keyfi engellere bir kaç örnek
Halk ile dayanışmak amacıyla ilçeye geldiklerini dile getiren kadınlar, "Gönüllü ve belediye çalışanları olarak hazırlanan erzakları mahallelerde dağıtmaya başladık. Tabi özel harekatçılar sürekli engellemeye çalışıyor: mahalleye dağıtıma çıkan aracın takograf cihazının nakliye esnasında açılmamasına ceza kesilmesi, bir kamyonette yazan 'Maşallah' ve 'Muhammed' yazılarına trafik polisi tarafından ceza kesilmesi, et kamyonunun üzerindeki mavi şerit bahane edilerek dağıtıma uygun bulunmaması engellemelerin keyfiliğine birkaç örnek sadece. Bizlere de dağıtıma çıkarken bir akrep eşlik ediyor, dağıttığımız tencerelerin içinde bomba aranıyor, sürekli GBT uygulaması ve tehditlerle iş yavaşlatılıyor. Kaymakamlık burada çalışma yürüten herkesin, belediye personeli dahil isimlerini emniyete ve kaymakamlığa iletmemizi ve her mahalleye çıkışta 155'i aramamızı istiyor, bütün çalışmaların takibini yapmak için de depoya bir memur atayıp erzak verilen ailelerin kaydı tutuluyor" diye belirtti.
'Kadınlar inşa çalışmasında öncü'
Birkaç gündür hem sürece dair düzenli bir rapor hazırlamak hem de mahallelerdeki kadın ve çocukların öncelikli ihtiyaçlarını tespit etmek adına saha çalışması yaptıklarını belirten kadınlar, "Ablukanın yoğun olduğu, tahribatın fazla olduğu iki mahallede kadınlarla görüşmeler yapıyoruz. Evleri tamamen yıkılmamışsa halk muhakkak evine geliyor, özellikle kadınlar yapabildikleri yerleri onarmaya, evi düzene sokmaya çalışıyorlar. Fakat ağır hasarlı çok ev olduğundan bir evde iki üç aile, 10-15 çocuğun bir arada yaşaması çok yaygın. Nüfusun çoğunluğu süreli işçilik ve hayvancılıkla uğraştığından düzenli gelirleri olmadığı için başka bir yerde kiraya çıkamıyor" dedi.
'Hasar tespitleri amaç dışı'
Abluka sırasında tahrip edilen elektrik ve altyapıları yeni yeni onarılmaya başlandığına değinen kadınlar, "Birçok bahçede su kuyusu olmasına rağmen kuyulara ayakkabı, çer-çöp atılarak bu sular da kullanılmaz hale getirilmiş. Bazı evlerde ise su depoları kurşunlanıp tahrip edilmiş. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da kolluk kuvvetlerinin keyfi uygulamalarını kendine örnek almış gibi geliyor bize çünkü gözlemlediğimiz kadarıyla az hasarlı evlerin büyük bir kısmına yıkım kararı çıkmasına rağmen, kolonları gitmiş çatısı çökmüş pek çok eve "az hasarlı" denmiş. Halkın bize gösterdiği bazı yıkım belgelerinde isim dışında hiçbir şey yazmıyor, ne parsel numarası ne bir adres daha da tuhafı ne de bir hasar tespiti var" dedi.
Kadınların mektuplarında yer alan gözlem ve izlenimlerin bir kısmı şöyle:
"Aileler can güvenliğinden endişe ettiğinden çocuklarını okula yollayamamış, şehir dışına giden ailelerin çocukları misafir öğrenci olarak başka okullara yazdırılmışsa da çoğu uyum sorunundan ötürü buralarda da devam edememiş eğitime. Yasağın bitmesiyle mahallelerdeki bütün okullar tahrip edilmiş olduğundan çocuklar, uzaktaki okullara gitmek durumunda kalıyor fakat oradan da dönüşleri karanlığa kaldığından ailelerin tedirginliği geçmiyor. Lise ve ortaokul öğrencisi birçok çocuk sınavlarını ya kaçırmış ya da zaten çalışma yapamamış oldu. Görüştüğümüz bazı evler çocuklarının tepkilerinden ötürü evleri boşalttıklarını söylüyor; çocukların altını ıslatma, ağlayarak uykularından uyanma, çatışma sesi duyduğunda dilinin tutulması aileleri taşınmaya mecbur etmiş.
Devlet güçleri, 'bizim psikolojimizle kim ilgilenecek'
Çatışma bitmesine rağmen devlet güçleri tarafından sistematik taciz atışlarının devam ettiğine yer veren Kadınlar, Çocuklara şeker ve para karşılığı kurt işareti ve asker selamı yapmayı öğretenler, çocuklar onların dediklerini yapmazsa çocukları azarlayıp tehdit edenler... Kolluk kuvvetlerinin çocuklarla bu derece temas halinde olmasıysa başta aileler olmak üzere bu duruma şahit olan herkes için kaygı verici. Bir gün erzak dağıtımı sırasında özel harekatçılar kadınlar ve çocukların yanında aramızdan iki kişiye silah doğrulttu, arkasından kadınlara dönüp 'tekrar gireceğiz evlerinize, birkaç ay önce biz giremiyorduk bu mahalleye şimdi siz giremeyeceksiniz' diyerek tehdit etti. Çocukların ağlaması üzerine daha fazla etkilenip zarar görmemeleri adına o gün çalışmayı sürdüremedik. Bunlar münferit olaylar da değil işin kötüsü her gün çalışmalar böyle görüntülere yol açıyor, yolumuzu kesip "bizim psikolojimizle kim ilgilenecek" diye soran özel harekatçıdan tutun polis memurlarının "biz de korkuyoruz özel harekatçılardan bütün yetkiler ellerinde siz de korksanız iyi edersiniz" diyerek iyi polisçiliğe soyunmasına kadar pek çok şeyle karşılaşıyoruz.
Anketler sırasında fark ediyoruz ki 'terör mağduru' diye ailelere para yardımı karşılığı imzalatılan kağıtları imzalamış birçok kadının Türkçe okuma-yazması bile yok. Görüştüğümüz birkaç kadının depresyon tedavisi gördüğünü öğrenmemize rağmen bizlerle bu konuyu konuşmak istemiyorlar, şu an için öncelikleri ailelerini toparlamak ve yıkımın etkilerini azaltmak. Girdiğimiz evlerde kendimizi tanıtmamıza rağmen güven duygusunun çabuk gelişmediğini gözlemleyebiliyoruz kendilerinden bahsetmekten çekiniyorlar. Bütün savaş süreçlerinden kadınların savaşın yükünü en ağır şekilde yaşadığını bilsek de kadınlar için en zoru kendileri üstüne konuşmak. Hamile kadınlarla konuştuğumuzda doğum sürecinin çok normal geçtiğini söylüyorlar bize, şiddet o kadar normalleşmiş ki bu baskının kendi bedenlerine birebir etkisini tanımlamak bile zorlaşmış.
Mahallede ailelerle yaptığımız görüşmeler sonucunda özellikle kadınlar her ne kadar evleri yakılmış tahrip edilmiş olsa da kendi topraklarını terk etmeyeceklerini söylüyorlar. '20 yıllık bir emek sonucu yaptığımız güzelim evlerimiz gitti ama bizi en çok üzen yaşanan can kayıplarıdır. Mal gelir ama canlar geri gelmez. Devlet bizi artık rahat bıraksın' ."
Kadınlar mektuplarının sonunda birlik çağrısı yaparak, kadınların en temel ihtiyacı yaşanan acı sürecin birlik olunarak atlatılması ve dayanışmak için daha fazla kadının İdil'e gelmesi gerektiğini belirtti.
(ekip/dk)