'Cizre vahşeti 38 Dersim vahşetiydi'

15:33

JINHA

DERSİM - Cizre'de vahşet bodrumunda katledilen Mehmet Yavuzel'in annesi Hanım Yavuzel "Nasıl Dersim katliamına kimse gelemdiyse Botan'a da kimse gelmedi. Bütün şehitlerin önünde saygıyla eğiliyorum onların yolu bizim yolumuz onların yolunda yürüyeceğiz hesabını soracağız" dedi.

Dersim soykırımı anma etkinlikleri kapsamında düzenlenen 7. Dersim 37-38 Konferansı 4. oturumla devam ediyor. Sur, Cizre ve Silopi tanıklarının anlatımlarıyla devam eden oturuma konuşmacı olarak Cizre'de 'vahşet bodrumları'nda katledilen Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç'un annesi Esmer Tunç ve eşi Zeynep Tunç, DBP PM üyesi Mehmet Yavuzel'in annesi Hanım Yavuzel, Azadiya Welat Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş'ın annesi Meliha Aktaş konuşmacı olarak katıldı.

'Dersim katliamı Cizre'de gerçekleştirildi'

İlk olarak konuşan Esmer Tunç, Dersim'de gerçekleştirilen katliamın Cizre'de de gerçekleştiğini söyledi. Yaşanan katliamların benzerliğinden bahseden Esmer, "Cizre'deki bu vahşet 38'deki vahşetin bir benzeriydi. Mehmet de Cizre'de bir direniş vardı, arkadaşlarının yanında olmak zorundaydı. Sonuna kadar da var oldu ve yaşamını yitirdi" dedi.
'Direnen arkadaşlara asla ulaşamadılar'
Mehmet Tunç'un televizyon programlarına bağlanarak 'vahşet bodrumu'nda cenazeler ve yaralılar hakkında kamuoyuna bilgi verdiğini hatırlatan Esmer, "45-50 cenaze ve 50'den fazla yaralıyı devlete bildirdiler ancak cenazeler yok ediliyordu, yaralılar katlediliyordu. Arkadaşlar 50 günden sonra kendi imkânlarıyla kendi yaralarını sarmaya başladı. Tepeye konuşlandırılan tanklar ve toplarla kenti vuruyorlardı. 70 gün boyunca orada direnen arkadaşlara asla yetişemediler. Tepeye konuşlanan tank ve toplarla 3-4 katlı evleri yıkarak böylesi vahşete tanık oldular" diye konuştu.

'Çağrılar yanıtsız kaldı'

"Direnişçileri katletmek için kanallara kimyasal attılar" diyen Esmer, Cizre vahşetine ilişkin şunları anlattı: "Orhan için hastaneye ulaşmaya çalıştılar. Orhan'ın eşi doğum yapmak üzereydi. Dışarıya çıkanlara taciz ve tecavüz gerçekleştiriliyordu ona rağmen hastaneye ulaşmaya çalıştı. 'Sultan ve Özcan katlediliyor' haberi geldi, Orhan'ın haberi ise gelmedi. Günlük olarak bodruma sıkıştırılan gençler için kamuoyuna yapılan başvurular ve çağrılar yanıtsız kaldı. Sözde devlet yetkililerinin ambulans yerine de panzerlerle anonslar ediliyordu. Mehmet heval de o anonsa doğru gidip yaralıları kurtarmak istiyordu. Fakat onların gözü önünde yaralı 3 kişi çamurlar içerisinde katlediliyor" şeklinde konuştu.

'Yalnız olduğumu düşündüm 8 anneyle karşılaştım'

Kaymakamlığa giderek oğlu Orhan için başvuruda bulunduğunu söyleyen Esmer, "Cudi Mahallesi'ne giderek Orhan'ımı almaya bulmaya gittim. 'Oraya nasıl gidersin orada terörist var' dediler. 'Oğlum Orhan'ı 6 ay önce evlendirdim benim canımdır ne olursa olsun ona ulaşmak istiyorum' dedim. 'Size söz veriyorum ben yaralı halinde de olsa ona ulaşıp size getireceğim' dedim. 'Neden Cudi' sorusunu bana ısrarla sordular. Yafes Mahallesi'nde yaşıyorduk 25 gün sonra evimiz yandığı için abisini bulmaya Cudi'ye gittiğini söyledim onlara. 'Sen bizimle dalga geçiyorsun git nereden gelmişsen oraya git' dediler. Bunun üzerine ben yasağı delerek belediyeye yetiştirdim kendimi. Belediyeye gittikten hemen sonra oğlum Orhan'la telefonda konuştum. Halini sordum 'neredesin nasılsın' diye sordum 'yaram çok kanıyor çok ağrıyor nerede olduğumu bilmiyorum' dedi. Sonraki gün alıp başımı Cudi Mahallesi'ne doğru yola koyuldum yalnız olduğumu düşünüyordum fakat 8 anneyle daha karşılaştım. Onlarla birlikte gittik aralıksızca bağırdık çağırdık belki birileri bodrumda sesimizi duyar diye hiçbir ses çıkmadı" şeklinde konuştu.

'Bir oğlumu Habur'dan diğerini Urfa'dan aldım'

Esmer, "Sesimizi sadece devlet güçleri duydu ve kurşun yağmurunu gördük" diyerek yaşadıklarını şu şekilde anlattı: "Bir sonraki gün silah seslerinin eksildiği Cizre'de savaş bitmişti gibi sessizlik vardı. Marşlar eşliğinde aralıksızca kutlama yapıyorlardı. Kendimizi yine belediyeye attık. Onlar bu sevinç naraları attığında diğer gençlerin katledildiğini biliyorduk. Belediyede iken Derya Koç isminde bir kadın aradı. 3. diye hitap ettiği bir bodrum vardı ve 25 kişinin öldüğünü yaşayan 15 kişinin de yaralı olduğunu ve binanın bombardımana tutulduğunu en azından bunların kurtarılmasını istedi Derya Koç adlı kadın. Orhan'ın aşıyor olduğunu düşünüyorduk. Eşi Güler'in bir gün önce çocuğu olmuştu, kanaması vardı. Ambulans çağırttık bebeği iyileştirmek için. Bir pazartesi bir sonraki gün ise Orhan'ımın yaşamını yitirdiğini öğrendim Mehmet'in ise çok daha sonra. Mehmet'ten ben haber alamıyordum. Telefon iletişimi bitmişti. Sonrasında Mehmet'imin bu bodrumda da vahşice katledildiği haberini almıştım. Oğlumu ben tanıyamadım devlet dahi tanımamıştı kimse tanımadı çünkü bedeni küle dönmüştü. Bir oğlumu Habur sınır kapısından aldım birini Urfa'dan. Ben buna rağmen barış diyorum. Anneleri ağlatmayın diyorum. Türk annelere de çağrım var elinizi elimize verin Müslüman değiller mi bize destek versinler. Biz yinede barış istiyoruz" diye kaydetti.

'Dersimde ne yaşandıysa Cizre'de de o yaşandı'

Mehmet Tunç'un eşi Zeynep Tunç da "Dersimde hangi katliam yaşandıysa Cizira Botan'da da yaşandı" dedi. İlk sokağa çıkma yasağında Mehmet'in arabasını taradıklarını anlatan Zeynep, "Ben 'buradan git' dedim Mehmet'e o da bana 'ben ölsem de buradan asla gitmem halkımı yalnız bırakmam. Ben gidemem' dedi" diye aktardı. Bodrumları unutmayacaklarını söyleyen Zeynep, "Şu iyi bilinmeli biz şehitlerimizle onur duyuyoruz. Onların yolundan gideceğiz. Bodrumları asla unutmayacağız unutturmayacağız. 7 yaşındaki çocuk bile 'anne benim babam nerede' demiyor, 'benim babamı bodrumda niye yaktılar' diyor. Bodrumlar utanç tarihidir. Hepimizin başı sap olsun başımız diktir. Mücadelelerine devam edeceğiz. Mehmet hep şunu söylerdi: 'Allah bana yatağında ölümü nasip etmesin'" diye konuştu.

Konuşmanın ardından Mehmet Tunç'un son telefon konuşması dinletildi.

'Rohat kirli savaşın yüzünü dünyaya yansıtmak için oradaydı'

'Vahşet bodrumu'nda katledilen Rohat Aktaş'ın annesi Meliha Aktaş da oğlunun kendisine son sözünü aktararak, Rohat'ın "Doğmamış bebek gözümün önünde katledildi sen bu çektiklerime acı mı diyorsun?" dediğini anlattı. Meliha, Rohat'ın haber takibi için Cizre'ye gittiğini söyleyerek, "Kirli savaşın yüzünü dünyaya göstermek için Cizre'deydi. Oradaki sivil insanlarla beraber yaralanmıştı. 1. bodruma sığınmışlardı. 'Bu kadar kişiyiz isimlerimiz budur bende aralarındayım kolumdan hafifçe yaralanmışım' demişti Rohat. Bu zulümleri yansıttı. Türk devleti ambulans göndermedi" dedi.

'Rohat'ın kaleminden korktular'

Devletin, katliamdan sonra cenazelerin alınmasına da izin vermediğini hatırlatan Meliha,"35 gün boyunca yollara düştük ulaşamadık. Biz canlı yayınlara katıldık , isimlerini verdik. Türk devleti 'bunlar eli silahlı kişilerdir' dedi. Biz 'koridor açın biz gidip alalım' dedik 'siz burada çatışmaları sürdürüp devam ettiriyorsunuz' dediler. Defalarca mele ve vekillerimizle yollara düştük. Bizlere hakaret, insanlık dışı muameleler yapıldı. TOMA'lar ve gazlarıyla önümüzü kestiler. Çocuklarımızı bodrumdan çıkarana kadar orayı terk etmedik. Rohat'ın kaleminden korktular. Bu küçük yaşta bu cesaretinden dolayı eğer fırsat tanırsak Rohat bizden büyük hesaplar sorar diye" dedi.

'Ben dik yürürüm yüreğim kan ağlar'

Katledilen DBP PM Üyesi Mehmet Yavuzel'in annesi Hanım Yavuzel ise binlerce Dersim katliamının yaşandığını belirterek, "Hepimizin yürekleri kanıyor ama bunu gizliyoruz. O güzel evlatlar yaşamını yitirdi. Mehmet ile telefonla konuştuğumda yaralıydı ama yine de gülüyordu. Oğlum yaralıyken bile gülüyordu. Oğluma 'çıkamıyor musun' diye sordum ama o bana '13 yaşında 'su' diye ağlayan kız çocuğunu nasıl bırakıp çıkayım ana' dedi. 'Ben bir gün şehit olacağım ve onurlu öleceğim. Sen de dik yürü' dedi. Ben de 'ben dik yürürüm ama yüreğim kan ağlar' dedim. Bu zalim devletin kirli savaşına alet oluyor insanlar. Düşman benim çocuğumun gözlüğünden, kaleminden korktu. Elinde silah yoktu. Ama keşke de olsaydı. Televizyonlara çıktı bağırdı çağırdı. Ama kimse yok peşimizde. Ben aradım 'seni kurtaracağım' dedim. 4 kilometre vardı ama bu zalim devlet bizi oradan oraya götürüp getiriyordu. Gaz, TOMA ve askerler hakaretlerle sürekli bizi engelliyorlardı. Gece 02.00'de televizyonlarda 2 bodrum da yandı dediler umudum kesildi. Botan yanıyor gelin yardımımıza dedim kimse gelmedi" şeklinde konuştu.

'Botan'a gelin neler oldu görün'

Hanım, "Nasıl Dersim katliamına kimse gelemdiyse Botan'a da kimse gelmedi. Son sözüm hepsine saygı duyuyorum bütün şehitlerin önünde saygıyla eğiliyorum onların yolu bizim yolumuz onların yolunda yürüyeceğiz hesabını soracağız. Bunları onların yanına bırakmayacağız. Annelerin hepsi de sokaklara çıksın bu savaşı sonlandırsın. İnsanım diyen herkesi insanlığa davet ediyorum gelip Botan'da neler olduğunu görsünler" dedi.

Konuşmaların ardından tüm konferans salonunda bulunanlar ayağa kalkarak "Şehit namirin" sloganları atıp dakikalarca alkış tuttu.

Konferans 4. oturumla devam ediyor.

(dk-aı/gc)