'Ateşi söndürmeyen Ferhat'ların direnişi aydınlığı getirecek'

09:05

Esra Aydın/JINHA

MÊRDÎN - "Ateşi söndürmeyin..." diyordu, Diyabakır Zindanı'nda teslimiyete karşı direnişi haykıran dört genç. Tarihe 'Dörtler'in gecesi' olarak geçen Necmi Öner, Eşref Anyık, Mahmut Zengin, Ferhat Kurtay'ın eyleminin yıldönümünde PKK'nin kurucu kadrolarından Ferhat'ı anlatan ablası, "Nusaybin'deki, Gever'deki ve Şırnak'taki "Ferhat'ların" direnişi aydınlık bir gelecek getirecek" diyor.

"Ateşi söndürmeyin, ateşi söndürmeyin, bu teslimiyetçiliğe karşı bir eylemdir..." bu satırlar 12 Eylül cuntasının Diyarbakır Zindanı'nda Kürtlere dayattığı zulme karşı 18 Mayıs 1980 yılında Necmi Öner, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ile birlikte bedenini ateş veren PKK'nin kurucu kadrolarından Ferhat Kurtay'a ait. Tarihe '4'lerin gecesi' olarak geçen bu eylem Kürdistan'da direnişin de sembollerindendir aynı zamanda. Mazlum Doğan'la başlayan 4'lerle devam eden ve Sakine Cansız'ın işkencecisinin yüzüne tükürmesiyle abideleşen tarihi bu günlerde Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin, Gever, Şırnak uzayıp gidiyor. Zindan'da dört gencin birbirine kenetlenerek yaktığı meşale Asyaların, Berçemlerin, Rozerinlerin, Çiyagerlerin ruhunda devam ediyor.

Dünden mayasını alan ve bugün özyönetim alanlarında süren direnişi ve Ferhat Kurtay'ı Kızıltepe'de yaşayan ablası ile konuştuk. Rabia, Ferhat'ın çocukluğundan beri direnişçi biri olduğunu söylüyor. "Onun cezaevinde bir eylem gerçekleştireceğini ve bu zulmü, baskıyı ve teslim olma dayatmalarını kabul etmeyeceğini biliyorduk" diyen Rabia, cezaevinde Ferhat'ı sadece bir kere gördüklerini söylüyor. Rabia, "Ferhat işkenceye ve baskıya karşı hiçbir zaman teslim olmadı. O işkenceye işkence bile demezdi" sözleriyle anlatıyor kardeşini.

Rabia, darbe döneminde zindan direnişinin ateşiyle bugün Nusaybin'de, Şırnak'ta, Cizre'de ölüme karşı direnen gençlerin direnişinin sonuç vereceğini ve aydınlık bir gelecek getireceğini söylüyor.

'Ferhat'la geçirdiğimiz günler kısa bir ömür olarak kaldı'

Ferhat ile geçirdikleri günleri hiç unutmadığını dile getiren Rabia, "Ferhat'la yaşadıklarımız dün gibi aklımda. O ve arkadaşlarının Kızıltepe sokaklarında yürüdüğü günler, unutulmayacak günlerdi. Ferhat çok çalışkan ve başarılıydı. O nerede durursa herkes etrafında toplanırdı, herkesin sevdiği biriydi, çalışkandı. Hem Arapça hem de Türkçe biliyordu. Elektrik Elektronik Mühendisliği okudu. Amcamın yanındaydı, amcam da bu yoldaydı. Sanki kendine söz vermişti okulu bitireceğim demişti. Bilinçli bir devrimci olarak PKK'ye katılmak istiyordu. Okulunu bitirdi. Ankara'da onlarla tanıştı. Ferhat çalışkandı, arkadaşları onun yanına gelip çalışırlardı. O zamanlar saat 12 oldu mu elektrik giderdi. Arkadaşları giderdi, o lamba yakıp, benle sen birlikte oturalım derdi. Ben onunla otururdum, çizerdi, resim yapardı. Çay yapardık, birlikte içerdik. Birbirimize karşı sevgimiz anlatılamayacak kadar fazlaydı, birbirimize bağlıydık. Biz 6 kardeştik evde ben ve Ferhat bir gruptuk. Keşke o günler geri gelebilse. O günler hayal gibi çok kısa bir ömür olarak kaldı. Ben Ferhat'ın en çok esprilerini, yaptığı şakaları özlüyorum. Her ne kadar ciddi bir insan olsa da aramızda espri yapardı, masallar anlatırdı. Ferhat çok cana yakın bir insandı" şeklinde konuşarak Ferhat'la yaşadığı anları anlattı.

'Ferhat küçüklüğünden beri teslim olmayan bir direniş ruhuna sahipti'

Ferhat Kurtay'ın ve 3 arkadaşının gerçekleştirdiği bu anlamlı eylemi Kürt halkının geleceği için önemli bir eylem olarak tanımlayan Rabia, "Ferhat küçüklüğünden beri teslim olmayan bir direniş ruhuna sahipti. Bir gün cezaevindeyken mahkûmlara güzel bir kahvaltı yapacakları duyuruluyor. Mahkûmlar da bu duruma seviniyorlar. Ferhat durumu anlayıp 'kahvaltı olarak ne getireceklerini biliyor musunuz' diye soruyor. Ne getirileceğini bilmediklerini söyleyen mahkûmlara Ferhat, tuvaletteki dışkı ve suyu getireceklerini söylüyor. Kazanı getiriyorlar, gerçekten de tuvaletteki pislik getirilmiş. Ferhat orada 'Götürün bu pisliği. Kim getirdiyse o buna layıktır, o yesin' diyor. Ondan sonra da Ferhat'ı işkenceye alıyorlar. Ferhat işkenceye, baskıya ve zulme karşı hiçbir zaman teslim olmadı. Ona işkence edildiğinde işkenceye uğradığını bile söylemezdi. Ferhat, bana istediklerini yapsınlar ama elektriğe vermesinler diyordu. Devlet de Ferhat'ın elektrikli işkence istemediğini öğrenince ona en çok elektrikli işkence etmeye başlamışlardı. Yine de teslim olmadı. Bedenlerini ateşe verdiklerinde su dökmeyin demişler, bu direniştir demişler. Hastaneye götürülmeyi ve ilaç almayı kabul etmediler. Bu direnişin sonu aydınlık oldu. Bugün yine zulüm ve zorbalık devam ediyor. Biz Ferhat'ın direneceğini, teslim olmayacağını biliyorduk. Ne zaman ki yakalandı, Ferhat artık çıkmaz dedik. Çocukluğundan beri teslim olmaz ve ne olursa olsun direnirdi. Baskılara zulme karşı hep vereceği bir cevabı vardı. Düşmanın yaptığı baskı ve işkenceye de böyle bir eylemle cevap verdi. Yapabileceği tek şey buydu, o da bedenini ateşe verdi. Halkı için kendini feda etti" diye konuştu.

'Ferhat sen cezaevini cennet yapmışsın'

Ferhat Kurtay'ın gerçekleştirdiği bu fedai eylemin cezaevinin ateşini söndürdüğünü ifade eden Rabia, "5 No'lu cezaevinde kalıyordu, direndi teslim olmadı. İlk yakaladığında görüş vardı. Onu aldıklarında amcam ve teyzem görüşe gitti. Biz de zaten o zaman Ferhat'ı gördük, o günden sonra bir daha göremedik. Bize onu göstermediler, Türkçe konuşmamızı istiyorlardı. Biz onunla görüştüğümüzde nasıl olduğunu öğrenemeden görüş bitti diyorlardı. Bir gün onu görmeye gitmiştim, tek laf edemeden aldılar onu. Cezaevinden çıktıktan sonra yol boyunca gözlerimden yaş kesilmedi. Sabah erkenden onu görmek için yola çıkardık, göremeden dönerdik. Görüş sonrasında onlara işkence ediyorlardı. Bizim için görüşe çıkmak istemiyorlardı artık" dedi.
"Çok zor günlerdi, zulüm ve baskıdan başka bir şey değildi" diyen Rabia şöyle devam etti: "Ferhat teslim olmadı, olmayacaktı da. İşkencelere dayanamayan mahkûmların teslim olacaklarını gördüler ve Ferhat ve diğer 3 arkadaşı bedenlerini ateş verdi. Onların bu direnişiyle cezaevi koşulları değişti, direniş daha iyi koşullar getirdi. Ferhat'ın bedenini ateşe vermesiyle biz tekrardan cezaevine gittik, o zamanlar kardeşimiz orada kalıyordu. Onların bu direnişi koşulları değiştirdi. Açık görüşler yapılmaya başlandı, bayramlarda, anneler günü gibi günlerde görüşler olmaya başladı. Eski günler gibi değildi, cezaevi koşulları. Ferhat'ın o direnişinden sonra biz, 'Ferhat sen Diyarbakır cezaevini cennet yapmışsın' dedik. Görüşlerde artık rahat rahat konuşabiliyorduk. Onun bu direnişi umarım aydınlık getirir Kürt halkına, halkın üstündeki bu ateşi de söndürür" diye kaydetti.

'Nusaybin'de, Gever'de ve Şırnak'taki "Ferhat'ların" direnişi aydınlık gelecek getirecek'

Ferhat'ın gerçekleştirdiği eylemi cezaevinin koşullarına bir cevap olarak tanımlayan Rabia, "Nusaybin, Şırnak, Sur ve Cizre direnişindeki direnişçiler devletin tankına, topuna direniyor ve ölüme yürüyorlar. Ferhat ihanete ve teslimiyetçiliğe karşı bedenini ateşe verdi, şimdi de direnişçiler tank ve toplara karşı ölüme yürüyorlar. Nusaybin'de, Sur'da, Şırnak'ta ve Cizre'de direnenler ölüm zincirini yırttılar. Direnmesem de, dirensem de öleceğim diyor, şimdi direnen gençler ölümden korkmuyor, ölüme yürüyorlar. Nusaybin, Cizre, Şırnak, Gever ve Sur'da direnenler Ferhat'ın ruhunu taşıyorlar. Nusaybin'deki, Cizre'deki, Sur'daki, Şırnak'taki direniş ölüme karşı, yok olmaya karşı direniştir. Onlar ölümle savaşıyorlar, daha aydınlık bir gelecek için" dedi.

(dk/fk)