'Kayıp ve cinsel işkence sorumlusu Musa Çitil katliamın başında'

09:05

Zeynep Akın/JINHA

ÊLIH - Gözaltında kaybetmenin Türkiye Cumhuriyeti'nde bir devlet politikası olduğunu ve faillerin yargılanmadığını belirten insan hakları aktivisti avukat Eren Keskin, 90'lardiki birçok kayıp ve cinsel işkence suçlusu Musa Çitil'i örnek göstererek, "Sur'da katliamın başındaki komutandır" dedi.

İHD MYK Üyesi ve insan hakları aktivisti avukat Eren Keskin, 90'lı yıllardan bu yana gözaltında kaybetme, cinsel işkence dosyalarını takip ederek, bu konuda birçok suçlunun da açığa çıkmasını sağladı. O yıllardan bugüne Türkiye ve Kürdistan tarihine tanıklık eden Eren Keskin, Kürdistan'da kadınların maruz kaldığı cinsel işkenceleri en iyi bilen insan hakları aktivistlerinden biri. Gözaltında kaybetmenin 1915 Ermeni soykırımı ile başlayan bir politika olduğunu belirten Eren, Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte gözaltında kaybettirmenin muhaliflere yönelik bir susturma yöntemi olduğunu ifade etti.

'Türkiye hak ihlallerinin hukukunu da oluşturuyor'

En yoğun kaybettirme politikasının Kürt hareketinin güçlenmesi ve 12 Eylül darbesiyle başladığına dikkat çeken Eren, "Gözaltında kaybetme aslında insan hakları ihlallerinin belki de en büyüğüdür. Çünkü siz insanlara cenazelerine sahip olma hakkını dahi vermiyorsunuz. Biz çok iyi biliyoruz ki gözaltında kayıp olarak bildiğimiz insanların çok büyük bir bölümü işkence katledilmiş insanlardır. Ama bu hiçbir zaman sorumluların yargılanmasını getirmedi. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti Devleti yaptığı tüm hak ihlallerini hukukunu da oluşturuyor" diye konuştu.

'Sorumluları aklamak için sözleşmeyi imzalamıyor'

Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan, zorla kaybetmelere karşı zaman aşımını ortadan kaldıran uluslararası sözleşmeyi Türkiye'nin özellikle imzalamadığını ifade eden Eren, "Tüm kayıp olaylarında soruşturmada insan öldürme suçu zaman aşımına uğruyor. 20 yılda da soruşturma içinde hiçbir şey yapmadan tüm sorumluların aklanmasına karar veriliyor" dedi.
Mardin Derik'te 13 köylünün öldürülmesinden, cinsel işkenceden yargılanıp beraat ettirilen ve terfi ettirilerek Diyarbakır Bölge Jandarma Komutanı olarak atanan Musa Çitil'in bu duruma örnek olduğunu vurgulayan Eren, Musa Çitil'in kayıp, şiddet, cinsel şiddet, taciz ve tecavüzlerin sorumlusu bir komutan olduğunu yineledi.

'Bu bir devlet politikası'

Bugün Musa Çitil'in Sur'da katliamın başındaki komutan olduğuna vurgu yapan Eren "Devlette bu anlamda bir devamlılık var. Yani hükümette AKP, CHP, DYP imiş kimin olduğunun hiçbir önemi yok. Bu bir devlet politikasıdır. Ve bu devlet politikasının bugüne kadar hükümet olan tüm partiler de maalesef uydular. Bugün AKP derin devletle, özel harp devletiyle korkunç bir uzlaşma içerisinde ve bu nedenle de gözaltında kayıplar hakkında herhangi bir gelişme yaşayamıyoruz" dedi.

'Sur'da 15-16 yaşındaki çocuklarla savaşıyor ve katlediyor'

Sivil siyasetle çözümden gittikçe uzaklaşıldığını belirten Eren, şöyle devam etti: "Kendi açımdan sivil siyasetin en çok zorlandığım dönemdeyim öyle yaşıyorum. Çünkü öyle bir durum var ki insanlara şunu hissettiriyorlar; silah dışında bir çözüm yok. Aslında bu da bir devlet politikası. Oysa ki sivil siyaset halka ulaşmakta çok önemli bir konu. Bazı olaylarda 15-16 yaşındaki bir genci durduramazsınız. Bakın bugün bu politikayı uyguladılar ve 15-16 yaşındaki gençleri katlettiler. Bugün devletin Sur'da, Cizre'de, Silopi'de savaştığı kişiler 15-16 yaşındaki çocuklar. Devlet çocuklarla savaşıyor. O nedenle sivil siyasetin önüne sürekli engeller konuyor. Bunun bir de uluslararası boyutu var. Kürt hareketi özellikle Suriye'de, Ortadoğu'da büyük bir meşru güç elde etmiş durumda. Bunun da Türkiye devletini çok kızdırdığını düşünüyorum."

'Hep çocuklarının geleceği günü beklediler'

Eren son olarak gözaltında kaybetme suçunun devam ettiğini vurgulayarak, faili ortaya çıkarılmadan, kişinin akıbeti ortaya çıkarılmadan bu suçun devam ettiği anlamına geldiğini söyledi. Ancak soruşturma dosyalarının kapatıldığını ifade eden Eren, "Mücadelemiz boyunca çocuklarını arayıp 100 yaşına gelmiş bir Berfo Anayı biliyoruz. Hep çocuklarının geleceği günü beklediler ve bu insanların bir kısmı yaşamını yitirdi, bir kısmı belki hayatlarının son dönemlerini yaşıyorlar. Ama yakın zamanda bir sonuç alınacağını düşünmüyorum. Daha uzun bir zaman var diye düşünüyorum" dedi.

(gc)