'Bir insan evinde otururken öldürülüyorsa bu savaş değil de nedir?'
09:07
Ruken Tuncel/JINHA
İSTANBUL - Pınar Gemsiz'in katledilmesinin ardından ailesi, devletin Kürdistan'da sürdürdüğü savaş konseptinin Gazi Mahallesi'ne yansımalarını anlattı. Pınar'ın ablası Aysel Budak'ın tek sorusu ise yaşananları özetlemeye yetiyor: "Bir insan evinde otururken öldürülüyorsa, bunun adı savaş değil de nedir?"
"Benim kızım ne diye öldürüldü? Biri çıkıp söylesin. Mahalle içinde polis rast gele ateş ederek nasıl gezebiliyor? Böyle hukuk devleti olur mu? Bu mahallede yaşayan insanların günahı nedir? Kürt olmak mı suçları, Alevi olmak mı? Bu devletin varlığını kabul edemediği insanlar olmak mı?" Bu cümleleri 15 Mayıs tarihinde Gazi Mahallesi'ndeki evinin oturma salonunda polis kurşunu ile katledilen Pınar Gemsiz ardından söylüyor baba Nurettin Kaya…
'Ama neden Kürtler sokağa çıktığında saldırılıyor'
Pınar'ın cenazesi kaldırıldıktan 3 gün sonra ailesinin kapısını çalıyoruz. Belki söyleyecekleri iki çift söz, iletmek istedikleri bir mesaj vardır diyerek… Kapıda karşılıyorlar bizi… Evlerine taziye için gelen onca kalabalığa rağmen, bütün aile bir odada toplanıyor. İlk önce baba Nurettin Kaya konuşuyor: "Benim kızım niçin öldürüldü?" diye soruyor ve anlamlandırmaya çalışıyor. Sözcükler boğazına düğümleniyor, yer yer konuşmakta zorlanıyor. Yine de devam ediyor: "Gazi Mahallesi sokaklarında sürekli olarak TOMA'lar, akrepler geziyor. Buranın üzerinde nasıl bir amaçları var anlamış değiliz. Nefes aldırmıyorlar insanlara, en ufak bir basın açıklamasına, bir protesto eylemine dahi müdahale ediyorlar. Mesela; Kürdistan'da onca katliam yapıldı. O kadar insan öldürüldü. Ve biz burada sokağa çıkıp yapılanları kınamak istediğimizde kontrolsüz şekilde saldırıldı. Halbuki, bu insani bir sorumluluk ve hukuki bir haktır. Ama gelin görün ki, sadece gaz atmıyorlar, direk insanların üzerine ateş açıyorlar. Düşünün, Filistin'de ya da başka yerlerde insanlar öldürülüyor, Türkiye'de insanlar çıkıp sokağa protesto edebiliyor. Kimse bir şey demiyor, demesinler de zaten. Ama neden Kürtler sokağa çıktığında saldırılıyor, herkes bir düşünsün."
'Bu ülkede hukuk olsaydı; kızım toprakta olmazdı'
Anlatacak çok şeyi var Nurettin Gemsiz'in. Yüreğinde biriktirmiş tanıklık ettiği onca acıyı… Söylemek istediği o kadar çok şey var ki hangisine öncelik vermesi gerektiğini bir an şaşırıyor. Biraz soluk alıp devam ediyor: "Eğer bu ülkede gerçekten hukuk, gerçekten adalet olsaydı; benim kızım bugün toprakta olmazdı. Nedir bizim suçumuz? Kürt olmak mı? Aslımı inkâr etmemi kimse beklemesin benden. Ben Kürdüm. Anamı, babamı, nenelerimi, dedelerimi inkar mı edeyim? Etmem!"
Yeniden Gazi Mahallesi'ne dönüyor, hırsızlığa ve uyuşturucuya dem vuruyor. Polisin bunlara göz yumduğunu ama söz konusu Kürtler, Aleviler, Gazi halkı olunca topuyla, copuyla, gazıyla sokaklara döküldüğünü söylüyor.
'Katillerin yargılanacağına dair umudum yok'
"Biz varsak, halk varsa, devlet vardır" diyor ve sürdürüyor konuşmasını Nurettin: "Biz devletin düşmanı değiliz, devlet herkese eşit yaklaşmalı, bizim tek istediğimiz budur, eşit vatandaşlar olarak yaşamak istiyoruz. Baskı, zulüm görmeyelim istiyoruz. Herkes kendi dilinde, kendi kültüründe özgürce yaşasın istiyoruz."
Son olarak "Adalet yok, bu yüzden katillerin yargılanacağına dair umudum da yok" diyor ve susuyor Nurettin Amca…
Anne Besra Kaya devralıyor sözü, çok mecali yok konuşmaya tek solukta anadiliyle şöyle sesleniyor: "Benim ciğerim yandı, benim kızım gitti, başka ciğerleri yakmayın. Yeter artık! Barış istiyoruz."
'Gazi'deki baskılar Kürdistan'daki katliamlardan sonra başladı'
Aysel Budak, Pınar'ın en büyük ablası, aralarında 6 yaş var. Aysel, kardeşinin ölümünün basit bir polis kurşunu olarak açıklanamayacağını söylüyor. Gazi Mahallesi'nde yaşananlarla Kürdistan'daki devam eden savaşın ilişkili olduğunu vurguluyor. Çözüm süreci devam ettiği zaman diliminde Gazi Mahallesi'nin sakin olduğunu, geçen süre içinde de burada basın açıklamalarının yapıldığını ancak polisin müdahalede bulunmadığını hatırlatıyor.
Acısını geriye atıp, sakince başlıyor anlatmaya: "Kürdistan'daki katliamlardan sonra burada da müdahaleler başladı. İnsanların üzerinde baskı kurmaya çalışıyorlar ki, kimse tepki göstermesin, sokağa çıkmasın. Orada insanlar bodrumlar da yakıldı. Anneler evlatsız, evlatlar annesiz bırakıldı. Gazi'deki halkın buna kayıtsız kalmayacağını biliyorlardı. Bu yüzden korku psikolojisi yaratmaya çalışıyorlar. Cemevi yakınlarında sürekli akrepler, TOMA'lar duruyor. Gece yarısı akreplerden anonslar yapılıyor: 'Burayı da Cizre'ye çevireceğiz' şeklinde, 'Ölürüm Türkiyem' şarkısı çalınıyor. Bu nasıl bir vahşet, nasıl bir zulümdür. Benim kardeşim duyarlı bir insandı, ama ufak çocuğu olduğu için hiçbir etkinliğe katılmıyordu. Evinde oturduğu yerde öldürüldü. Bir insan evinde otururken öldürülüyorsa, bunun adı savaş değil de nedir?"
'Ölülerimize bile tahammül edemiyorlar'
Anlattıkça öfkeleniyor Aysel, Pınar'ın cenazesinin kaldırıldığı gün geliyor aklına, mezarlıkta atılan gaz bombasını anımsatarak şunları söylüyor: "Ölülerimize bile tahammül edemiyorlar. Burada bunu yapıyorlarsa, Kürdistan'da kim bilir bizim bildiğimizin dışında neler yapıyorlardır. Aslını sorarsanız ben bir barış olacağına dair umutlu da değilim. Çünkü bir muhatabımız yok. Biz yıllardır ölüyoruz ve yine de 'barış barış' diyoruz. Çok iyi niyetliyiz. Umarım niyet ettiğimiz gerçek olur ve bu topraklara barış gelir."
'Bizimle yürüyen binlere, binlerce kez teşekkürler'
Aysel, üstüne basa basa iktidarın Gazi Mahallesi'nin demografik yapısından rahatsızlık duyduğunu belirtiyor. İnsanları baskılarla Gazi Mahallesi'nden taşınmaya ittiklerini şu sözlerle ifade ediyor: "Gazi Mahallesi'nin politik kimliği belli ki çok rahatsız ediyor. Bu nedenle burada kentsel dönüşüm adı altında rantsal dönüşüm planlıyorlar. İnsanlar çocuklarından dolayı kaygılılar ve birçok insan bu kaygıyla buradan göç ediyor."
Aysel, sözlerini "Pınar'ı Kürt, Alevi, Şafi hep birlikte uğurladık ve sanırım onları en çok rahatsız eden de buydu. Bu birliktelikten korkuyorlar. Ve ben bizimle yürüyen tüm yoldaşlara, tüm dostlara, binlere, binlerce kez teşekkür ediyorum" şeklinde bitiriyor.
'Bir önceki gece de rast gele ateş açıldığını söyledi'
Pınar, vurulmadan önceki saatlerini ablası Yeter Nas'ın evinde geçiriyor. Her cumartesi bütün kardeşler annenin yanında toplanırlarmış. Fakat o cumartesi yani 14 Mayıs'ta Yeter gelemiyor. Yeter gelemediği için de Pınar ablasına sürpriz yapıyor ve ertesi gün ona gidiyor. Devamını şöyle getiriyor Yeter: "Pınar çok gelemezdi. Çocukları küçük olduğu için genelde ben giderdim. Ama o gün telefonda konuştuktan bir süre sonra kapıda belirdi. Çok sevinmiştim. Arkadaşım da vardı. Uzunca sohbet ettik. Pınar, mahallede yaşanan olaylardan söz etti. Her gün gaz atıldığını, gazın camlardan içeri sızdığını söyledi. Avşin'in etkilenmesinden hastalanmasından korkuyordu. Hatta bir önceki gece de rast gele ateş açıldığını söyledi. Sonra 'içime kurşun korkusu girdi' dedi. Pınar, bunlardan kaynaklı tedbirliydi. Dışarıya çıktığında eve erken dönmeye çalışırdı. Ya da ben gittiğim de 'erken çık, bir şey olmasın' derdi."
'Pınar çok cana yakındı, yüzü güleçti'
Yeter, Pınar'ın normal zamana göre o gün rahat davrandığını ve erken gitme kaygısına düşmediğini söylüyor. Pınar ablasından saat 20.15'te çıkıyor ve bir saat sonra ablasını arıyor: "Abla iyi ki erken gelmişim mahalle çok karışmış. Silahlar patlıyor" diyor. Sonrasını Yeter anlatıyor: " Benim de bebeğim olduğu için çok uzun konuşmadım. Hâlbuki anlatacakları vardı, yarım kaldı. Telefonu tekrar konuşmak üzere kapattık. Çok geçmeden de vurulduğu haberi geldi."
Son sözleri Pınar'a dair oluyor Yeter'in: "Pınar çok cana yakındı, yüzü güleçti. Paylaşmayı çok severdi, monoton bir insan değildi çok girişkendi. Yeniliği severdi. Kendi kendini mutlu etmeyi çok iyi bilirdi. Herhalde aramızda en güler yüzlü olanı da oydu."
(ck/dc/gc)