Meltem Oktay: Hakikate ışık tutmaya devam edeceğiz

09:05

JINHA

MÊRDÎN - Haber takibi sırasında gözaltına alınarak tutuklanan DİHA muhabiri Meltem Oktay, gönderdiği mektupta, "Gerçeklerin tutuklanmak, susturulmak istendiğini hepimiz bilmekteyiz. Bizim gerçeklerimizin gerçekten rahatsız edici olduğunu ve bizlerin ne kadar doğru bir yolun yolcusu olduğumuzu bir kez daha ortaya koymuştur. Bizlerde bu bilinçle hakikate ışık tutmaya devam edeceğiz" diyerek gazetecilere dayanışma çağrısında bulundu.

Mardin'in Nusaybin ilçesinde devlet güçlerinin ablukası altında yaşanan gelişmeleri takip eden ve doğru haber aktarmak amacıyla bölgede bulunan DİHA muhabirin Meltem Oktay, 11 Nisan günü DİHA muhabiri Uğur Akgül ile birlikte kaldıkları ikamete özel harekatçılar tarafından yapılan ev baskını sonucu gözaltına alındıktan sonra, çıkarıldıkları mahkemece "silahlı örgüt üyesi olmak" iddiasıyla tutuklandı. Nusaybin'de yaptığı haberler, sosyal medya paylaşımları ve Meltem'in gazeteci olduğunu belirten tanık beyanlarına rağmen 60 gündür demir parmaklıklar ardından tutuluyor. Meltem, Nusaybin ilçesinde çalışmalarına başladığı günden, gözaltına alınması ve tutuklanması, gazeteci arkadaşlarının tutuklanması ile birlikte özgür basına yönelik baskıları değerlendiren bir mektup kaleme aldı. Meltem'in demir parmaklıklar ardında kaleme aldığı mektup şu şekilde:
'Var olmam gereken yerde oldum'
"4 buçuk ay süresince Nusaybin'de yaşanan gelişmeleri mümkün olduğunca aktarmaya çalıştım. Mümkün olduğunca diyorum çünkü var olan koşullar, abluka, yasaklı süreçlerde biz gazeteciler için çalışma koşulları oldukça zordu. Bir gazeteci olarak var olmam gereken yerde oldum. Son yasakla birlikte yaşanan gelişmeleri Nusaybin'de takip etmeye devam ettim. 11 Nisan günü çalışma arkadaşım Uğur Akgül ile birlikte bulunduğumuz eve onlarca özel harekatçı tarafından baskın yapıldı.

'Qandil'e gidin Qamişlo'ya gidin'

Kapımız kırıldı ve uzun namlulu silahlar ile içeriye girildi. Gazeteci olduğumuzu söylememize rağmen uzun namlulu silahları doğrultarak hakaretler ve tehditler yağdırmaya başladılar. Uğur'u yüzüstü yere yatırarak kafasına tekme vurdular. Ardından ikimize, 'Sizi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sokaklarına gömerim', 'Hainsiniz lan hepiniz' ve 'Durmayın burada ya Qandil'e gidin ya da Qamişlo'ya' gibi söylemlerde bulunuldu. Sonra bizi bir odaya alarak, evimizde saatlerce arama yapıldı. Kamera, fotoğraf makinesi, bilgisayar ve diğer haber ekipmanlarımız ile Nusaybin'de tuttuğum günlüğüme, 'Suç delilleri' olarak el konuldu.

'Gazeteci dediğin Nazlı Çelik gibi olur'

Ardından İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldük. Burada 5 dakika ara ile 2 defa çıplak aramadan geçirildim. 72 saat gözaltına tutulduk. 5 gün süresince polisler tarafından 2 defa sorguya çıkarıldım. Sorguda bir gazeteci olduğumu ve konuşmak istemediğimi söylememe rağmen, 'Gazetecilik kisvesi altına sığınmayın', 'Kendinizi boşuna gazeteci olarak tanımlamayın, gazeteci dediğin Nazlı Çelik gibi olur' gibi şeyler söylendi.

'Haber alma imkanını nereden buldun?'

Emniyette susma hakkımızı kullandık ve ardından savcılığa çıkarıldık. Nusaybin'de siviller ve YPS/YPS-JIN üyeleri ile yaptığım röportajlar, çektiğim görüntü ve fotoğraflar, gizli ve açık tanık beyanları, sosyal medya paylaşımlarım ve istihbarat raporlarından dolayı, 'Örgüt üyesi olmak' ve 'Örgüt propagandası yapma' suçlamasıyla tutuklanmam istendi. Savcılıkta bana 'Nereye çalışıyorsun?', 'Neden bu haberleri yapıyorsun?', 'Anadolu Ajansı'nın muhabirleri alıkonulurken, sen bu kadar haber alma imkanını nerden buldun?' gibi sorular soruldu.

'Gerçeklerin tutuklanmak istendiğini biliyoruz'

Yaklaşık 2 aydır Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'ndeyim. Daha önce tutuklanan arkadaşlarımızı düşündüğümde bu beklemediğim bir durum değildi. Gerçeklerin tutuklanmak, susturulmak istendiğini hepimiz bilmekteyiz. Türkiye gibi basın özgürlüğü zeminin tamamen bittiği ve onlarca gazetecinin sadece haber yaptıkları için cezaevinde olduğu bir ülkede ısrarla gerçeklerin peşinde olan bizler, bu hükümet tarafından elbette hedef haline geldik. Bu da bizim gerçeklerimizin gerçekten rahatsız edici olduğunu ve bizlerin ne kadar doğru bir yolun yolcusu olduğumuzu bir kez daha ortaya koymuştur. Bizlerde bu bilinçle hakikate ışık tutmaya devam edeceğiz.

'Gazeteci dört duvar arasında değil, sokaklarda olmalıdır'

Uzun zamandır olağanüstü bir sürecin yaşandığı, aylardır savaş ortamın sürdüğü Kürdistan'da gerçeklerin en çok yazılmaya ihtiyaç duyulduğu bir dönemdir. Böyle bir süreçte bir gazetecinin olması gereken yer, dört duvar arası değil, sokaklardır. Böylesi bir süreçte bir gazetecini sokaklarda haber peşinde koşması gerekir.

'Gazetecilik mücadele alanıdır'

Özgür basın üzerinde yoğunlaşan bu baskılar yeni değil elbette. 90'lardan günümüze kadar baskı, tehdit, tutuklama, infazlar yaşansa da gerçekleri yazmaktan vazgeçmeyenleri ve onun uğruna ölüme gidenleri yakın tarihimizden Rohat Aktaş'tan bilmekteyiz. Bu yüzden bizler gazeteciliğe bir meslek olarak bakmıyoruz. Bizim için gazetecilik bir mücadele alanıdır. Bu mücadele alanında sonuna kadar direneceğimizi herkes bilmelidir. Gerçeklerin peşinde yitirdiklerimize verdiğimiz söz gereği, bedeli ne olursa olsun, gerçeklerimizle rahatsız etmeye devam edeceğiz.

'Baskı ve tutuklamalar bizi yıldıramaz'

Bu saatten sonra tüm öfkemizle gazeteciliğimize, kameralarımıza daha çok sarılacağız. Bu baskı, tehdit ve tutuklamalar bizleri yıldıramaz. Yeni dönem gazeteciliği olan ve ana akımı sık kullandığı 'İliştirilmiş gazeteciliğin' aksine halkın içinde olmaya, direnişleri aktarmayı sürdüreceğiz. Bizler bugün dört duvar arasında olsak ta, tüm bunları yazacak yüzlerce özgür basın çalışanı var. İfade ve basın özgürlüğü açısından en trajik dönemleri yaşıyoruz. Özgür basın işte bunun tam hedefi. Bu yüzden dayanışmanın daha da büyümesi gerekiyor. Bilmeliyiz ki gazetecilerin cezaevine konulduğu bir ülkede aydınlık günleri göremeyiz. Bu bilinçle herkesin duruma tepki göstermesi gerekiyor.

Dayanışmayla…

Özgür basın susturulamaz

Meltem Oktay

Mêrdîn E Tipi Kapalı Cezaevi"

(ekip/dm/dk)